Paragraf Online Test – 12
Merhaba arkadaşlar , Türkçe her sınavda 40 soru ile karşımıza çıkıyor. Dolayısı ile iyi puan getiriyor. Paragraf Bilgisi konusu ile ilgili soruları bol bol çözmek gerekiyor. Paragraf bilgisi ile ilgili şu ayrıntıyı geçmek istemiyorum soruları çözerken kendi düşünceniz değil de soru da ne istendiğine dikkat edin lütfen. Anlama ve kavramayı pekiştirmek için doğru sonuca ulaşmak için de buna dikkat etmek lazım. Paragraf Bilgisi sorularını muhakkak süre tutarak çözmelisiniz bunun hem bu konu da ilerlemeye faydası var hem de diğer sözel dersler de ilerlemenize faydası olacaktır. Konu ile alakalı yapamadığınız soruları anlamadığınız kavramları öylece bırakmayıp bir şekilde ne olduğunu arkadaşlarınız vesilesi ile yada öğretmeninizden öğrenin. Hepinize sonsuz başarılar diliyorum 🙂 Bu sayfamıza da mutlaka bakın >>> Paragraf Online Test – 1 (8 Test Tek Sayfada)
Paragraf Bilgisi - 9
Karnen asagidaki gibi:
- Soru sayisi: %%TOTAL%%
- Yanlis sayisi: %%WRONG_ANSWERS%%
- Dogru sayisi: %%SCORE%%
- Dogru yüzdesi : %%PERCENTAGE%%
- Yukaridaki istatistiklerinden yola çikarak seninle ilgili düsüncem su: %%RATING%%
Soru 1 |
Çoğu kişinin gözü kapalı bağlandığı değerlere,göreneklere, kutsal diye dokunulmaz sayılan inanmalara, yürürlükten kaldırılmayacakmış gibi görünen değerlere kuşkuyla yaklaşmayanın bir alıp vereceği yoktur aydınlıkla. Kutsallığı koruyucu bir maske gibi taşıyan yanılmalara, gerçekliği gün geçtikçe artsa da sıradanlığı sırıtan değerlendirmelere "hayır" diyebilen kişidir aydın. Kuşku, aydını uyanık tutar; uyanık olmayan, aydın olamaz. Bu parçaya göre, aşağıdakilerden hangisi "aydın" olmanın koşullarından biri değildir?
Akılcı, gerçekçi olmak | |
Olaylara kuşkucu yaklaşmak | |
Batıl inançlı olmamak | |
Yanlışa karşı çıkabilmek | |
Çalışkan bir kişiliğe sahip olmak |
Soru 2 |
(I) Evrensel eğitimin verildiği yer olan üniversitede, çağın gerektirdiği davranışlar kazandırılmaya çalışılır. (II) Bu davranışlar kazandırılırken bilimsel ve yaratıcı kültür esas alınmalıdır. (III) Bu kazanımı sağlayabilmek için eğitimde, araç olarak konular, bilgiye ulaşma yolları ve kendi başına düşünme öğretilmelidir. (IV) Bunu sağlayabilmek için hazır bilimsel öğretiler ve bilgiler öğrencilere derslerde mümkün olduğunca aktarılmamalı. (V) Öğrenciler hazırcılığa ve ezbere alıştırılmamalı. Bu paragrafta numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra "Bu yolla edinilen bilgi, düşündürmeye ve davranış geliştirmeye dönüştürülebilir." cümlesi getirilirse paragrafın anlam bütünlüğü bozulmaz?
I. | |
II. | |
III. | |
IV. | |
V. |
Soru 3 |
Söz, çok önemlidir insan yaşamında. Öncelikle insanın kendi kendisine verdiği söz daha önemlidir. Kendine verdiği sözü tutmayan bireyin öncelikle kendine saygısı yoktur. Kendisine verdiği sözü tutmayan bir insanın, başkasına verdiği sözü tutmasını beklemek hayal olur. Başkasına söz verip sonra da o sözü tutmamak, tutamamak utanç verici bir durumdur. Yukarıdaki paragrafın başlığı olmaya aşağıdakilerden hangisi en uygundur?
Sözün Gücü | |
İnsanın Saygınlığı | |
İnsan ve Sözler | |
Utanılacak Durum | |
Verilen Sözü Tutmak |
Soru 4 |
Yalnız şiire değil, yazılı olan her şeye korkarak yaklaşıyorum. Başkalarının yazdıklarına da korkarak yaklaşıyorum. Birçok kişi bu korkumu yersiz bulabilir. Ama ben belirli bir süre demlendirilmeyen yazıların, şiirlerin olgunlaşmamış olduğu kanısındayım. Bu tür ürünleri okuduğumda, yazarı adına tedirginlik duyuyorum. Şu an kendi romanlarımı okusam yeniden yazmak isteyeceğim bir yerler mutlaka bulurum. Bu parçaya göre, yazarın edebi bir esere korkarak yaklaşmasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
Deneyim ürünü olması | |
Konusunun iyi seçilmemiş olması | |
Anlatım bozuklukları içermesi | |
Yeterince olgunlaşmamış olması | |
Okurun dünya görüşünü etkilemesi |
Soru 5 |
Gerçekçilik adına savaştıklarını söyleyen birtakım yazarlar, bilerek-bilmeyerek, garip bir dogmacılığın sözcülüğünü yapmaya başladılar. Sanat eserlerinin önceden saptanan kurallara göre yaratılmadığını, yaratılamayacağını en iyi sanatçıların bilmeleri gerekirken, bakıyorsunuz, birtakım insanlar bir yandan şiir, hikâye, roman yazarken, bir yandan da öteki şairler, hikayeciler, romancılar için kurallar koyuyor, kurallar koymakla da yetinmeyip başlıyor yasaklar koymaya. Bu parçada yazarın yadırgadığı davranış, aşağıdakilerden hangisidir?
Gerçekçilik adına savaşanların, yeterince gerçekçi olamadıkları | |
Gerçekçi geçinen sanatçıların öteki sanatçıların çalışma özgürlüklerini sınırlamaya çalışmaları | |
Gerçekçi sanatçıların birçok türde eserler verdikleri | |
Gerçekçi sanatçıların belirlenen kurallar doğrultusunda çalışmaları | |
Gerçekçilik uğruna farklı davranışlar sergiledikleri |
Soru 6 |
"Sinekti Bakkal"ın 43 yılda 33 baskısı yapılmıştır. Şimdiye kadar hiçbir Türk romanının bu başarıya ulaştığı söylenemez. Bununla birlikte "Sinekli Bakkal"ın bu başarısının kaynağını tespit etmek güçtür. Onun, meselâ "Çalıkuşu" gibi bir lirizmi ve sürükleyiciliği, "Huzur" gibi usta bir üslûbu, "Küçük Ağa" gibi derin tipleri yoktur. O halde "Sinekli Bakkal" nasıl böyle tesirli olmuştur? Bu sorunun cevabı kanımca romanın kendisinden çok, yazarının kişiliğinde aranmalıdır. Bu parçadan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı aşağıdakilerden hangisidir?
Sinekli Bakkal, Türk edebiyatının kesintisiz okur bulan tek romandır. | |
Yazarlarının güçlü kişiliği, eserlerini çok okunur kılabilir. | |
Sinekli Bakkal, çok okunmasına rağmen başarılı bir roman sayılamaz. | |
Bazı yazarlar, eserleri güçlü olmasa da okunurlar. | |
Edebiyatımızda birbirinden güzel birçok roman vardır. |
Soru 7 |
I. ile II. | |
I. ile V. | |
II. ile III. | |
III. ile IV. | |
IV. ile V. |
Soru 8 |
Şairin büyük çoğunluğa seslenmeyi denemesi çok iyi bir davranıştır. Bu işi bayağılaştırmadan başarabilirse, bununla sanatını yükseltebilir. Şair, zayıflığa kapılıp da kalabalığın isteklerine ya da zenginlerin, güçlülerin keyiflerine uymamalı. Bu kural, çoğunlukla sanattan çok ahlâkla ilgilidir. Şair toplumun içinde yaşayan bir varlık olduğundan istese de istemese de toplum onu etkiler. Toplumdan aldığı izlenimleri başka ölçüler içinde, şiirle sezdirerek verir. İşte bu tutum şairin kendini şiirle ortaya koymasıdır. Bu parçadan aşağıdakilerin hangisine varılamaz?
Basitliğe kaçılmadan yapılan iş, sanatı yüceltir; farklı kılar. | |
Sanatçı kalemini egemen çevrenin çıkarı yönünde kullanmamalıdır. | |
Şair, kendini toplumdan soyutlayıp eserlerini bu yolla oluşturamaz. | |
İçinde yaşadığı toplumun şairi etkilemesi kaçınılmazdır. | |
Şair, eserlerinde toplumun kolay anlayabildiği bir dil kullanmalıdır. |
Soru 9 |
Namık Kemal romanlarında olsun, tiyatrolarında olsun, çeviri ve uyarlama yollarına hiç girmemiştir. Yalnız roman ve tiyatro yöntemlerini, o zaman Fransız edebiyatına egemen olan romantizmin temellerine göre almış ve o yöntemlerle kendiliğinden eserler yaratmıştı. Nitekim, "İntibah" romanındaki Ali Bey, tamamiyle o dönemin bir genç mirasyedisi olduğu gibi, annesi, cariyesi, dostları da o zaman İstanbul yaşamından alınmış örneklerdir. Bu parçaya göre Namık Kemal ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
Kahramanları yaşadığı dönemde karşılaşılabilecek tiplerdir. | |
Romantizm akımından etkilenmiştir. | |
Roman ve tiyatro türlerinde eser vermiştir. | |
Yaşadığı dönemin sanatçılarını etkilemiştir. | |
Roman ve tiyatrolarında Fransız edebiyatından etkiler görülür. |
Soru 10 |
Hamit'i bugün okudukça onunla konuştukça daha çok anlıyorum ki derelerin arasında köprüler nasıl bilgisiz kurulamazsa yüreklerin arasında da köprü kurmak için bilgili olmak gerekir. Eğer ozanlığa özenseydim tek söz yazmadan önce, en aşağı iki dil öğrenir, iki bin kitap okurdum. Bu parçada vurgulanmak istenen, aşağıdakilerden hangisidir?
Günümüz şairleri ile eski şairler arasında büyük farklar vardır. | |
Şair olmak için de bilgiye ihtiyaç vardır. | |
Şair olmak, bir yetenek işidir; bu da herkese nasip olmaz. | |
iyi sanatçı, başka sanatçılardan bilgi alabilen sanatçıdır. | |
Bilgili her insan şair olamaz. |
Soru 11 |
Sanatçı, nesnelerin, olguların içine giren, onlarla bütünleşen bir şair. Onları yaşar; en önemsiz bir yaratık, en küçük bir nesne, havadaki en hafif bir titreşim, bir gölge, köstebeğin burnundaki toprak kırıntısı, bir elin masayı silişi, ters dönmüş bir böcek... değer kazanır onun dizelerinde. Bu parçada sözü edilen sanatçının en belirgin özelliği, aşağıdakilerden hangisidir?
Ayrıntılara önem verme | |
Belirli konuları işleme | |
Konu seçimine özen gösterme | |
Gözlemlerini olduğu gibi yansıtma | |
Konularını yakın çevresinden seçme |
Soru 12 |
I ve III. | |
II ve III. | |
III ve IV. | |
IV ve V. | |
II ve V. |
Soru 13 |
(I) Püsküllüoğlu, şiirde gerçek bir şiir diline, yalın bir şiir söyleyişine varmıştır. (II) Dizelerinde süslü imgeler, imge yığılmaları görülmez. (III) Her şiirinde bir imgeyi görüntülemekte, şiirini imge yığıntısı olmaktan kurtarmaktadır. (IV) Bir bakıma şiirlerinin boyutlarının küçüklüğü de buna bağlanabilir. (V) Hele kitabının son bölümündeki şiirlerin yalnızca dörtlüklerden oluşması buna tam bir örnek sayılabilir. Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangilerinde Püsküllüoğlu'nun şiirlerindeki biçimsel özelliklerden söz edilmiştir?
I ve II. | |
III ve IV. | |
I ve IV. | |
II ve V. | |
IV ve V. |
Soru 14 |
hayata mutsuz bakar. | |
toplumsal değerleri altüst eder. | |
sorunlarının çözebileceği yanılgısına düşer. | |
üzerindeki şüphe bulutlarını kaldırır. | |
her şeyin değiştiğini anlar. |
Soru 15 |
Sanatçı, ayakta kalabilmek için sürdürdüğü savaşını, hiç abartmadan, süslemeden, yan tutmadan bir solukta okutan anlatımıyla, son derece güzel Türkçesiyle paylaşıyor bizlerle. Birbirinden bağımsız gibi görünen ama iç içe geçmiş olaylardan, kişilerden, anılardan oluşan kitaptaki her tip, ayrı ayrı birer romanın kahramanı olabilir. Bu kahramanlara, yaşanılan çevrenin betimlemeleri de ustaca yedirilmiş. Bu paragrafta, tanıtılan yapıtla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
Yalın, akıcı bir anlatımının bulunduğuna | |
Yazarının yaşamından izler taşıdığına | |
Karakterlerin, çevreleri içinde betimlendiğine | |
Farklı olayların bir araya getirilmesiyle oluşturulduğuna | |
Kahramanların, yöresel söyleyiş biçimleriyle konuşturulduğuna |
Soru 16 |
Hangi ülkede, ne zaman kaleme alınmış olursa olsun, deneme başlıklarına şöyle bir göz atın, bunların koca koca felsefe kitaplarının adlarıyla, bu kitaplardaki bölüm adlarıyla hiç mi hiç bağdaşmadığını göreceksiniz. Dostluk, hoşgörü, okuma, gençlik, sevgi, evlilik, çeviri, can sıkıntısı... Hemen hemen her denemecinin beslendiği dağarcıkta bunlar vardır. Ama bunlar felsefenin dipnotlarında bile yer almayan konulardır. Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisinin karşılığı olabilir?
Filozofla denemeci aynı konularla uğraşabilir mi? | |
Bir filozof, kendini niçin denemeciden ayırır? | |
Denemeci kişisel yaşantısının verilerinden mi yola çıkar? | |
Denemeci de felsefeci gibi soru soran adam mıdır? | |
Filozof, denemeci gibi ülke sorunlarıyla uğraşır mı? |
Soru 17 |
Şairler, düzyazıyla da anlatılabilecek öyküleri ölçülü, uyaklı anlatmakla yetinmeyip düzyazıyla anlatılamayan düşünceleri, duyguları anlatmanın yollarını araştırınca ölçü, uyak, sesler gibi dış biçim öğeleri arkaya itilip imge, eğretileme, simge gibi iç biçim öğeleri öne çıkmıştır. Bunların şiire getirdiği anlamsızlık arayışı değil tam tersine düzyazıyla açık açık anlatılamayan şeyleri, sezgi yoluyla anlatma, anlamı çoğaltma arayışıdır. Bu paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
Düzyazıyla anlatılabilecek öykülerin genellikle ölçülü, uyaklı yazıldığına | |
İmgeye ağırlık verilmesinin anlamsızlık sayılamayacağına | |
Şiirin günümüzde düzyazıyla anlatılamayan alanlara yöneldiğine | |
Ölçüye ve uyağa dayanmayan şiirlerin daha çok etkili olduğuna | |
İmgeye ağırlık verilmesinin şiirde anlamı zenginleştirdiğine |
Soru 18 |
Öykü, sadece olayların derli toplu aktarımı olarak düşünülemez. Kıvrak bir anlatımla iyi kötü bir öykü çıkar ortaya ama bu, tek başına yeterli değildir. Öykü, daha çok art alanlarda, kahramanların susuşlarında, satır arasına yerleştirilmiş ayrıntılarda gösterir kendisini. Bu paragrafta asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
Öyküde başarı, okura sezdirilmek istenenlerin usta anlatımıyla sağlanır. | |
Bir anlatma sanatı olarak öykü, başarısını dile borçludur. | |
Öykünün temel taşı, olay kurgusudur. | |
İlginç bir konu çarpıcı biçimde anlatılırsa öykü kalıcı olur. | |
Her öykü sanatçısı, öykü diline gereken önemi vermelidir. |
Soru 19 |
Pişmanlık duyduğu | |
Suçluluk duygusu içinde olduğu | |
İçini yazıya dökme gereksinmesi duyduğu | |
Geçmişten ders almadığı | |
Geçmişle ilgili kendisiyle hesaplaştığı |
Soru 20 |
Orhan Pamuk, sanırım, edebiyatımızda en çok eleştirilen yazarlardan. Kimi, Türkçeyi bilmediğini söylüyor; kimi, "oryantalist" bir yazar olmakla suçluyor; kimi, çok "Batılı" buluyor; kimi, bir yazarın bu kadar reklamının yapılmaması gerektiğini savunuyor. Pamuk'un romanlarında dilin bazen savrukça kullanılmasından dolayı dilbilgisi kuralları açısından bozuk cümleler bulmakta çok zorlanmayabilirsiniz. Ama son yirmi yıl içinde kendi romanını kurmuş bir yazar, Orhan Pamuk. Bu parçadan Orhan Pamuk'la ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
Dili iyi kullanmadığı | |
Özgün romanlar yazdığı | |
Reklamının çok yapıldığı | |
Uzun ve sıkıcı romanlar yazdığı | |
Romanlarının konularını Batı kültüründen aldığı |
Paragraf Bilgisi - 10
Karnen asagidaki gibi:
- Soru sayisi: %%TOTAL%%
- Yanlis sayisi: %%WRONG_ANSWERS%%
- Dogru sayisi: %%SCORE%%
- Dogru yüzdesi : %%PERCENTAGE%%
- Yukaridaki istatistiklerinden yola çikarak seninle ilgili düsüncem su: %%RATING%%
Soru 1 |
Abartmadan denilebilir ki herkesin anlayabileceği şiir, yalnız sıradan ozanların işidir. İyi şiirlerin girişleri, tunç kanatlı şehir kapıları gibi, sımsıkı kapalıdır; her el o kanatları itip içeri giremez ve kapıları bazen yüzyıllarca insanlara kapalı durur. Yukarıdaki parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?
İyi şiir, kimse tarafından anlaşılmaz. | |
Kolay anlaşılan şiirlerin şairleri, sıradan sanatçılardır. | |
Şiiri yazmak kadar anlamak da çok zordur. | |
İyi şiir anlam derinliği, kapalılığı olan şiirdir. | |
Herkes, aynı şiirden farklı anlamlar çıkarabilmelidir. |
Soru 2 |
......... Oysa toplumdaki o büyük değişimi isteyenlerin başındadır. O değişimi gerçekleştirmek yolunda çaba harcar; yazıları, şiirleri tüm yaşamıyla canını, kanını, sanatına katar. Ama hiçbir zaman tam anlamıyla mutlu olamaz sanatçı. Düşüncenin akışına göre, bu parçanın başına aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
Toplumun kendisini yeterince anlayamamasından yakınır dururdu. | |
Toplumun büyük değişimi karşısında sanatçı bir sarsıntı geçirir hep. | |
Yazar, daha iyisini istediğinden yazdıklarıyla yetinmez. | |
Yarattıklarının izlerini toplumda görmek ister sanatçı. | |
Uğraşılarının kendini çok yoruduğuna inanır sanatçı. |
Soru 3 |
Yazar, "yerel ağız" kullanımında yönetmeni serbest bırakmış. O da Ege'yi seçmiş. (I) Ege-Çine ağzı sevimli ve güldürü dili olarak elverişli. (II) Oyuncular köylü tavrını ve ağzını iyi yakalamışlar, özellikle de toplu sahnelerde. (III) Çine ağzını yıllar önce Kent Tiyatrosu oyuncuları "Nalınlar"da başarıyla kullanmışlardı. (IV) Ege insanının sevimli, sıcakkanlı doğası, dille yaratılan güldürüyle uyuşuyor. (V) Arada ölçüyü kaçıranlar olsa da oyunun akışı bozulmuyor, gülmece ortamı akıp gidiyor. Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi, düşüncenin akışını bozmaktadır?
I. | |
II. | |
III. | |
IV. | |
V. |
Soru 4 |
Son yıllarda başarımı perçinleyecek birçok ödül aldım. Zirvedeyken bu işi bırakmalıyım diyebilirim. Ama hayır... Bu, sanatta keşfedilecek hiçbir şey kalmadı demek olur. Halbuki ben yeni bir şeyler yaratmak istiyorum. Gerçi kimi zaman gelecek beni korkutuyor. Gelecek yıllarımı iyi kullanamayacağım düşüncesine kapılıyorum bazen. Fakat şunu açıkça biliyorum ki ........... Bu paragrafın sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilemez?
kuşkular sanatı kamçılayan en önemli unsurdur. | |
insan her zaman sanatsal ve insani açıdan gelişebilir. | |
sanatta yaratmanın sınırı yoktur. | |
sanatta her zaman keşfedilecek bir şeyler vardır. | |
sanatın bana verebileceği hiçbir şey yoktur. |
Soru 5 |
Tarık Buğra ilk yapıtlarına "kendine özgü" damgasını basan sanatçılardan biridir. Olay, ikincil durumda kalır onun öykülerinde. Canlı, etkili anlatımı, kişilerinin özelliklerine göre biçimlendiğinden durağan değildir. Şairler gibi sözcük seçer yazarken. Genellikle tek insanı ele aldığı öykülerinde kişilerinin iç dünyalarının çözümleme çabası ağır basar. Yer yer ince yergiye başvurarak, iğneleyerek; insanı, davranışları, sorunları güncelden uzaklaştırır. Bu parçada sözü edilen sanatçı ve yapıtlarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
Özgünlüğü ilk yapıtlarında yakalayabildiğine | |
Yaşadığı olayları öykülerine yansıttığına | |
Sözcük seçiminde titizlik gösterdiğine | |
Öykülerinde ruhsal çözümlemelere yer verdiğine | |
Anlatımın alaycı bir yönü bulunduğuna |
Soru 6 |
Bozuk bir yolda ilerliyoruz. Kümbet yaylasına yaklaştığımızı düşünürken arabamız bozuldu, arabayı yolun kenarına çektik. Yoldan geçen arabalardan hiçbiri "Ne oldu?" diye sormadı. Oysa gençliğimde Kayadibi'nden Giresun'a kadar yürümüştük. Yolda rastladığımız köylüler bize "Selamünaleyküm, uğurlar olsun." demişlerdi, biz de onlara yanıt vermiştik. Ne oldu o iyi insanlara, güzel atlara binip güzel diyarlara mı gittiler? Bu parçada yazar, aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?
İnsanların duyarsızlığından | |
Sevgi eksikliğinden | |
Hızlı değişimden | |
Yolların bozukluğundan | |
Teknolojinin iyi kullanılmamasından |
Soru 7 |
Sanat, insanların âdeta teneffüs zamanıdır; pratik adam, bunu keskin bir görüşle görerek sanata karşı koymaktadır. Sanattan sağlayacağı fayda için değil, sadece sanat olduğu için zevk alınır. Müzik, edebiyat, resim, bizi algılamanın tatlı ve aracısız güneşinde güneşlendirir. Bu parçada sanatla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
Sanatın dinlendirici olduğuna | |
Sanattan fayda beklenmemesi gerektiğine | |
Sanatın zevk almak için bir araç olduğuna | |
Sanatın algılamayı doğrudan etkileyip kolaylaştırdığına | |
Sanatın farklı toplumlarda yanlış algılandığına |
Soru 8 |
Yahya Kemal, geniş bir okur topluluğunca benimsenmiş, sevilmiş bir şairdir. Kendinden sonraki şairlerin çoğu onun söyleyişinden etkilenmiş, ondan ilham almıştır. Şiirle alışverişi olmamış bir kişi de sözünü eder, onun bir dizesini okuyuverir. Bunda Yahya Kemal'in şairane söyleyişinin ve eski şiiri sürdüren, günümüzde de yaşatan bir şair olmasının büyük etkisi vardır. Şiirlerini sevenlerden kimi, onu İstanbul'un güzelliklerini yansıtan bir şair gibi görmüş, kimi de Divan edebiyatının son büyük temsilcisi olduğunu söylemekle Divan şiiri beğenisini çağımıza getiren bir kişi olduğunu belirtmek istemiştir. Bu parçadan Yahya Kemal'le ilgili aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?
Kendinden sonra gelen pek çok şairin ondan etkilendiği | |
Şiirlerinde yalın bir söyleyişi benimsediği | |
Geniş bir okur kitlesi tarafından okunduğu | |
Divan şiiri beğenisini günümüze taşıyan bir şair olduğu | |
Farklı değerlendirmelere konu olduğu |
Soru 9 |
Sadece hayallerin parlaklığı, kullanılan dilin inceliği, kompozisyon kusursuzluğu, düşüncelerin özgünlüğü gibi unsurlar, düzyazı için yeterli ise de şiir için değildir. Bir yazıda şiir kıvılcımlarının çakması, bunların dışında başka bir unsurun araya girmesiyle olur. Bu, şiir nehrine yatağını gösteren "ilham"dır. Bence, istediğimiz her an düzyazı yazabildiğimiz halde, şiiri ancak kendimizi bulduğumuz anlarda yazabilmemizin nedeni bulur. Bu parçadan hareketle aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
İyi şiir yazabilmek için parlak hayaller, kusursuz bir dil, farklı düşünceler yeterlidir. | |
Şiirin oluşturulabilmesi için "ilham" devreye girmelidir. | |
Düzyazı istendiğinde yazılabildiği halde şiir, istendiğinde yazılamaz. | |
Şiirin özellikleriyle düzyazının özellikleri birbirinden farklıdır. | |
Şiir yazabilmek için düzyazı unsurlarının dışında farklı bir unsur da gerekir. |
Soru 10 |
Bunca sorun, bunca olay içinde kolay mıdır kişisel görüşler yaratmak, başkasına benzememek, özgün olmak? Dahası kişisel görüşlerimiz olarak bildiğimiz düşüncelerin hiçbiri bizim değildir. Aydınların ya da sıradan insanların söylediklerini, şöyle bir can kulağıyla dinleyin; o sözlerin ardında, kimi zaman açık seçik, kimi zaman da bulanık olarak, başkalarının düşüncelerini bulursunuz. Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
Sıradan insanda da düşünce derinliği ve özgünlüğü görülebilir. | |
Toplumsal kişiliğimiz, ortak düşüncelerin bir ürünüdür. | |
Günümüz sanatçısının özgünlüğü yakalaması, hiç de kolay değildir. | |
Özgün düşüncelere ulaşmak isteyen, sonunda ulaşır. | |
Taklitçi toplumlarda özgün düşünceden söz edilemez. |
Soru 11 |
Memduh Şevket, hikâye ve roman yazarıdır. Romanlarında kendi deyimi ile "Topluma ayna tutmuştur." Hikâyelerinde gözlem gücü son derece güçlüdür. Toplum hayatındaki aksaklıklara değinir; konulara iyimser yaklaşır. Konuşma diliyle güçlü bir anlatım sergileyen sanatçı, hikâyeciliğimizde Çehov tarzının temsilcisidir. Bu parçadan yararlanarak Memduh Şevket için aşağıdakilerin hangisini öne süremeyiz?
Dil ve üslûba önem verir. | |
Olayları fotoğraf gerçekliğiyle verir. | |
Farklı türlerde yazabilmiştir. | |
Çehov'un etkisinde kalarak kendini bulamamıştır. | |
Bakış açısında kötümserliğe yer yoktur. |
Soru 12 |
Dert Yorumcusu'nun yazarı Shupma Lakiri, Hint Kökenli, otuz iki yaşında bir kadın ama Londra'da doğmuş, New York'ta büyümüş bir Amerikalı. Bu ilk kitabında toplanan öykülerinde Lakiri, bir yazar olarak yeteneklerini ortaya koyuyor. İki anadili olan birinin dilden dile atlaması gibi, kültürel bakış açısını rahatlıkla değiştirebiliyor. Tek kelimesi bile yapmacık değil. Hintli olmayan okur için bu öyküler, bireylerin karşı karşıya kaldıkları açmazları sergiliyor. Bu parçada tanıtılan sanatçı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
Farklı kültürlerle yetiştiği | |
Kültürel farklılıkları yansıttığı | |
Öykü yazmaya çok geç başladığı | |
Doğal bir anlatıma sahip olduğu | |
İlk kitabında öykücülük yeteneğini ortaya koyduğu |
Soru 13 |
İyi bir romanda hikâyenin altı, üstünü tutmalı; bir başı, bir ortası, bir sonu bulunmalı; sonu başının doğal sonucu olmalıdır. Olaylar akla yatkın olmalı, romanın konusundan doğmalıdır. Romanın kahramanları, okura "Bu böyle olmamalıydı." dedirtmemeli. "Ben de olsam böyle yapardım." dedirtmelidir. Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
Roman kahramanlarının kişilikleri okuyucuyu şaşırtmamalıdır. | |
Kişiler ve olaylar, okuyucunun hayal gücünde farklı çağrışımlar uyandırmalıdır. | |
Romanın giriş, gelişme ve sonuç bölümleri arasında tutarlılık olmalıdır. | |
Romandaki olay gerçek dışı olmamalıdır. | |
Kahramanların kişilikleriyle eylemleri arasında uyum olmalıdır. |
Soru 14 |
Aristo, şairin doğuştan coşkulu ve taşkın bir mizacının olması gerektiğini söyler. Ben de doğuştan şairliğe inanıyorum. Ama salt coşkulu bir yapı yeterli değil. Şiiri daha çok bir bilgi, kültür işi olarak görüyorum. Mümkün olduğunca taşkınlığımı disipline etmeye çalışıyorum. Bir zamanlar hayatın içinde karşılığı olan şiirler yazdım. Şimdi dünyaya, hayata karşı ördüğüm bir surun gerisindeyim. Değil mi ki şairin odası dünyadan büyüktür? Bu parçada sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
Bazı şiirlerinde gerçekleri yansıttığına | |
Yaşama bakış açısının zamanla değiştiğine | |
Şiir yazmayı bir birikim işi olarak gördüğüne | |
Her dönem şiirleriyle rehber olduğuna | |
Şairlerin bazı özelliklerinin doğuştan geldiğine inandığına |
Soru 15 |
Korkuteli'nden Antalya'ya göçtüğümüz yılın öncesiydi. İlkokul ikinci sınıftayım; ilk şiirimi o yıl yazdığımı bugün gibi anımsıyorum. Harfleri çok sevdiğimi, sözcükleri annem gibi duyumsadığımı o günlerde kavramıştım. Çocuk dünyamda, oyun oynarken, en çok da uçurtma uçururken sözcüklerin iskeletleriyle ilgiliydim. Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine bir cevap niteliğindedir?
Şiirlerinizde neden "ay" ve "patika" sözcüklerini sık kullanmaktasınız? | |
İlk şiirlerinizi nasıl, ne zaman oluşturmaya başladınız? | |
Şiirlerinizde çocukluk anılarına yer vermeniz bir rastlantı mıydı? | |
Eleştirilerinizi, değerlendirmelerinizi yazıp yayımlamayı düşünmüyor musunuz? | |
Bu derece özgünlük tutkunu olmanızın nedeni farklı olma isteğiniz midir? |
Soru 16 |
Bir öykü okuyan her insanın, kişiliğini, yaşadığı dünyayı onda görmesi gerekir. Bunu da ancak gerçek öykü başarabilir. Gerçek öyküde insanı övmek, ona öğüt vermek, onu kandırmak gibi yapmacık hiçbir yol yoktur. Onda öyle sihirli bir yol vardır ki bin kola ayrılır ama her insanı aynı zamanda amacına ulaştırır. Öyle insanlar vardır ki soru sorsanız cevap verirler, iğne batırırsanız kanarlar, koluna girerseniz size eşlik ederler. İşte budur gerçek öykü. Bu parçaya göre, aşağıdakilerden hangisi "gerçek öykü"nün bir özelliği olamaz?
İnsana bazı tezler sunması | |
İnsanı amacına ulaştırması | |
Çok canlı tiplere yer vermesi | |
Farklı temalar içermesi | |
Evrensel nitelikler taşıması |
Soru 17 |
Ritim, onun şiirlerinin en belirgin öğesidir. İmgeleri bile ritmin arkasında gizler. İmgeleri, göze batacak biçimde öne getirmez. Şiirlerinin anlaşılır olması, şairliğinin onuru olmuştur. Görsel imgeleri, öbür imgelere tercih etmesi, bu açıdan değerlendirilmelidir. Bir doğa şairi diyebileceğimiz Ceyhun Atuf, çok bilinçli bir biçimde doğayı insan için kullanır. Nesneyi somutlaştırmasının nedeni de budur. Bu parçadan, söz konusu şairle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
Ritmi, şiirin en belirgin öğesi yaptığı | |
Şiirde açıklık ilkesini benimsediği | |
Nesneleri görsel öğeler aracılığıyla somutlaştırdığı | |
Şiir dilinin anlatım olanaklarının geliştirdiği | |
Şiirlerinde doğal öğeleri bilinçli bir biçimde kullandığı |
Soru 18 |
Türk milletinin gerçek kalkınması, kurtulması her şeyden önce Türk insanının yetişmesine bağlıdır. Kalkınma dediğimiz bu büyük inşa davası her şeyden önce bir insan davasıdır. İnsanı kalkınmamış milletlerin maddi kalkınmaları yapmacık ve iğreti olur, yüzeyde kalır, gösteriş ve özentiden öteye geçemez. Bu parçadan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı aşağıdakilerden hangisidir?
İnsana yapılan yatırım ülkenin geleceğine yapılan yatırımdır. | |
Teknoloji ilerledikçe insana verilen değer azalmaktadır. | |
Kalkınma davası milli bir davadır. | |
İnsanın yetişmesi ancak eğitimle mümkündür. | |
Maddi kalkınma yüzeyde kalırsa öze inemez. |
Soru 19 |
Fethi Naci, insan ve yazar olarak dürüst ve çalışkandır. Haksızlığa dayanamaz. Yalnız kendine yapılana değil, hiçbir haksızlığa. Algılama yeteneği yüksek bir zekâsı vardır. Bu nedenle aptallara ve alıklığa dayanamaz. Olağanüstü dikkatli olup uğraşında kılı kırk yarar. Dile önem veren kendisi gibi dikkatli bir yazarda bir yanlış bulduğunda keyfine diyecek yoktur. Bu parçada sözü edilen Fethi Naci, aşağıdakilerden hangisi ile nitelendirilemez?
Ele aldığı işi en ince ayrıntısına dek inceler. | |
Yapıtlarda dile büyük önem verir. | |
Anlatımda sanatsal söyleyişe önem verir. | |
Haksızlığın, kime yönelik olursa olsun, daima karşısındadır. | |
Dürüst, çalışkan ve duyarlıdır. |
Soru 20 |
(I) Çocuk eğitiminin amacından söz edilirken hemen "çocuğun topluma uyumu" vurgulanır. (II) Ve bu biricik, vazgeçilmez bir amaç gibi sunulur. (III) Sanki toplum hiç değişmeyecekmiş gibi. (IV) Ya da toplumda hiç sorun yokmuş da çocuğun topluma uyumu ile her şey halledilecekmiş gibi. (V) Hele hele araştıran, yanlış bulduklarına itiraz eden, kendi tercihlerini üreten çocuk tipi kafamızda hiç yoktur. (VI) Oysa çocuklar bizim özlemlerimizin nesnesi değil, kendi yarınlarının öznesidir. Parçanın ana düşüncesi numaralanmış cümlelerin hangisinde verilmiştir?
II. | |
III. | |
IV. | |
V. | |
VI. |
Paragraf Bilgisi - 11
Karnen asagidaki gibi:
- Soru sayisi: %%TOTAL%%
- Yanlis sayisi: %%WRONG_ANSWERS%%
- Dogru sayisi: %%SCORE%%
- Dogru yüzdesi : %%PERCENTAGE%%
- Yukaridaki istatistiklerinden yola çikarak seninle ilgili düsüncem su: %%RATING%%
Soru 1 |
Bir şeyler yapılması gerektiğini düşünen; ama sanata, onun elle tutulur ciddi ve değişken sorunlarına yönelik estetik tavrı önemsemeyen şairlerimizin, romancılarımızın çoğu, bir şeyler yapmak uğruna sık sık edebiyatın dışına düştüler. Yazdıklarının savundukları ülkülere, dile getirdikleri özleyişlere bir hayrı dokunmadığı gibi bu ülküleri, bu özleyişleri eskitmek gibi, yıpratmak gibi olumsuz sonuçları da oldu. Bu parçada yazarların asıl eleştirilen tutumu aşağıdakilerden hangisidir?
Ülküleri ve özleyişleri yıpratmaları | |
Edebiyat dışı konulara yönelmeleri | |
Eserlerinde estetiği göz ardı etmeleri | |
Toplumsal konulara ilgisiz kalmaları | |
Değişken sorunları ele alışları |
Soru 2 |
Şuurlu olarak kullanmasa da şairi, kullandığı imgelerden tanıyabilirsiniz, ilhan Berk, insanoğlunu anlam dışına sürükleyen bir akıma bırakmış kendini! Bir olaydan bir olaya, bir görüntüden bir görüntüye seke seke gidiyor. Konuşmak dururken bağırmayı seçmesi, hiçbir şeyin üzerinde duramaması, gözünü gökyüzünden ayıramaması bundan. Bu parçaya göre, İlhan Berk için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
Kendine özgü bir üslup geliştirmiştir. | |
Şiirlerinde anlamın peşinde koşmamaktadır. | |
Bir olay ya da durum üzerinde durmaz, daldan dala atlar gibidir. | |
Dilin her türlü olanağından ustalıkla yararlanır. | |
Şiirlerinde değişik imgelere yer vermektedir. |
Soru 3 |
Kötünün iyiyi kovması, ortadan kaldırması, yalnız para piyasasının değil, toplumun da bir sorunudur. Ayarı bozukların geçer akçe yapıldığı bir yerde, tam ayar sikkeleri boşuna ararsınız. Her türlü şarlatanlığın ilim, her türlü hokkabazlığın sanat sayılmaya başlandığı bir toplumda, gerçek ilim adamı ve sanatçının nesli yavaş yavaş tükenir. Politika bir ahlâksızlık yarışı, memuriyet bir çıkarcılık mesleği haline gelirse hiçbir insanın dürüst ve namuslu kalmasını isteyemeyiz. Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
Toplum hayatı da para piyasası gibi bozulmaktadır. | |
Gerçek ilim adamı ve sanatçılar giderek tükenmektedir. | |
Bu yaşam şartlarında politikacıların dürüst olması beklenemez. | |
Sanatta da yaşamda da iyiyi iktidara getirmek gerekir. | |
Günümüzde politika ve memuriyet önemli meslekler haline gelmiştir. |
Soru 4 |
İlkel insanlar, bedenlerini bazı bitkilerden çıkardıkları yağla yağlarlar. Bir çeşit süslemedir bu. Fakat yağlamanın neden doğduğunu araştırdığımızda böceklere karşı korunma amacıyla karşılaşırız. Ancak sonraları yağlama bedene güzellik veren bir süsleme tarzı sayılmıştır; artık yarar söz konusu değildir. Demek ki tarihsel bakımdan ele alırsak ........... Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi uygundur?
ilkel insanlar da hep sağlıklarını düşünmüşler. | |
her toplum, bitkisel yağları kullanmıştır. | |
nesnelerden faydalanma, zamanla yerini estetiğe bırakmış. | |
güzellik, bütün toplumlarda hep geri plana atılmış. | |
süsleme sanatının insanlara hiçbir yararı yok. |
Soru 5 |
I) Aslında dili yaratan hayat, daha doğrusu sosyal hayattır. (II) Anne çocuğuna bir oyuncak verir: "Bak sana bir otomobil aldım." der. (III) Böylece çocuk oyuncak otomobil ile beraber "otomobil" kelimesini öğrenir. (IV) Fakat dil her zaman böyle bir eşya gösterilerek öğrenilmez. (V) Bebek, etrafında manasını anlamadığı birtakım sesler duyar; zamanla onların bir şeye karşılık geldiğini öğrenir. Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce, numaralanmış cümlelerin hangisinde belirtilmiştir?
I. | |
II. | |
III. | |
IV. | |
V. |
Soru 6 |
Her on yılda bir Batı'daki birçok ülkede, romanın ölüp ölmeyeceği gündeme gelir. Romanın öleceğini nereden neye dayanarak ortaya atıyorlar, bir türlü aklım ermiyor bu işe. Roman niçin ölsün, bir türlü anlamıyorum. Sanatlar içinde ölmeyecek tek sanat romandır. Ölmemek için romanın birçok nedeni vardır. Roman da dünyadaki her şey gibi kendini günler, seneler geçtikçe yeniler, geliştirir, zenginleştirir, dahası başkalaşır. Kendine yeni diller, yeni biçimler bulur. Şimdi kimse Odysseia gibi destanlar, masallar yazmıyor ama Odysseia bugün yazılmış gibi okunuyor, seviliyor. Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
Roman, sanatlar içinde ölümsüzleşmiş tek sanattır. | |
Roman, kendini yenileyen, geliştiren bir sanattır. | |
Romanı yaşanır kılan, konusunun güncelliğidir. | |
Batı ülkelerinin çoğunda, romanın yaşayıp yaşamayacağı gündeme geliyor. | |
Çok eskiden yazılmış bazı eserler, yeni yazılmış gibi okunup seviliyor. |
Soru 7 |
Hikâyenin de romanın da yapı gereci dildir. | |
Yazar kahramanlarını yetiştikleri çevrenin diliyle konuşturmalıdır. | |
Ana dilini iyi bilmeyen şairden iyi şiir yazması beklenemez. | |
Dili özensizce kullanan bir yazar, uzun soluklu olamaz. | |
Ana dil bilincine sahip yazarlar, kalıcı olurlar. |
Soru 8 |
Bu yüzden kendimle sürekli savaşıyorum. Zamanın ilerisinde yaşamak mutluluğunu tatmak istiyorum. Fakat bırakın zamanın ilerisinde yaşamayı, arkasından koşsam bile içinde yaşadığım zamana yetişemiyorum. Bu da yaşamımın en büyük sıkıntısıdır. Anlam bütünlüğü dikkate alınarak bu paragrafın başına aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
İnsanların en büyük sıkıntısı sanatın herhangi bir dalında yapıt verememektir. | |
Yaratıcı bir insan için en büyük sıkıntı yaşadığı zamanın gerisinde kalmak sorunudur. | |
Yaşam koşulları biz istesek de istemesek de çok hızlı değişiyor ve yaşam çekilmez oluyor. | |
Mutluluğu yakalamayı bilenler için hayat hiç de zor değildir. | |
Yaşama pembe bir gözlükle bakan insanlara imreniyorum. |
Soru 9 |
Şiirlerim, her sözcükte ille de şiir olduklarını bildirmez. Hiçbir yorumu gerektirmez. Ne bilmecedir ne de tuzak. Sırları kolay çözülse bile güzellikleri kalır. Başka şiirleri çağrıştırmaz. Sözcüklerin yerindeliği, dizelerin arılık ve kısalığı bitmeyen bir söyleşi gibi sürer gider onlarda. Yukarıdaki parçada ozan, kendi şiirleri ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinmemistir?
Kolay anlaşılır olduğuna | |
Özgün olduğuna | |
Öğretici olduğuna | |
Estetik değer taşıdığına | |
Özenli yazıldığına |
Soru 10 |
Alphonse Daudet'nin "Son Ders" adlı öyküsünde, Prusyalılar tarafından işgal edilmiş olan Alsace'in bir kasabasındaki okulun öğretmeni, öğrencilerine şöyle seslenir: "Çocuklarım, size son defa olarak ders veriyorum. Çünkü Alcase ve Loraince okullarında Almancadan başka bir dil öğretilmemesi hakkında Berlin'den emir geldi... Fransızca dünyanın en güzel, en açık, en sağlam dilidir. Onu aramızda yaşatmamız ve asla unutmamanız gerekir. Çünkü ........... Bu parçanın son cümlesi aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanırsa anlam bütünlüğü sağlanmış olur?
bir ulus, tutsak edilse bile diline sahip oldukça zincirlerinin anahtarı kendi elinde demektir. | |
bir daha kendi dilimizi başkalarına öğretme fırsatı bulamayabiliriz. | |
üzerinde çalışılmamış bir dil, başka dillerin etkisiyle yok olur gider. | |
başka bir dille eğitim yapmak çok zordur. | |
bu dil, öğretim açısından Almancadan daha üstündür. |
Soru 11 |
............ Durmayan bir değişme ve gelişme, çağları birbirine bağlar. Her çağ zamanla eskir ve yerini daha ileri bir çağa bırakır. Çağların böyle ilerleyip değişmesi sanat ürünleriyle anlayışlarının da değişmesine yol açar. Yeni çağlara özgü yeni sanat eserleri, yeni sanat görüşleri ortaya çıkar. Düşüncenin akışına göre bu parçanın başına aşağıdakilerin hangisi getirilmelidir?
Elbette bir eserin çağını yansıtması her zaman açık, kesin, dolaysız, belirli biçimde olmaz. | |
Yeni çağlar, yanlarında yeni dünya görüşlerini getirirler. | |
Çağlar sürekli bir oluş ve akış içinde bulunur. | |
Her eserde, bir önceki çağın genel olarak beğenilerini bulabiliriz. | |
Her eser, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak çağının olaylarını yansıtır. |
Soru 12 |
(I) Geçmişe dönüş, geçmişin zihniyetine dönüş olmamalıdır. (II) Tarih bilinci, eski dünyayı aynen yaşatmak değildir. (III) Dünün değerleri, hepimiz için önemlidir. (IV) Geçmişi yaşatmanın yolu, eski güzelliklere yeni anlamlar yüklemekle olur. (V) Aksi halde eskinin antikadan başka anlamı olmaz. Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinde "eski değerleri günümüze taşımanın nasıl olacağı" belirtilmiştir?
I. | |
II. | |
III. | |
IV. | |
V. |
Soru 13 |
(I) İnternetteki kitabevi sitelerinde kitaplar liste olarak verilip geçilmiyor. (II) Daha fazla bilgi için bilgisayar imleciyle kitabın kapağı üzerine gelinince kitap kapakları büyüyor, altına arka kapak yazısı, sunu yazısı sıralanıyor. (III) Ayrıca kitapların türüne göre içlerinden seçilmiş parçalar geliyor ekrana. (IV) Örnekse öykü kitabının içinden bir öykü, deneme kitabının içinden bir deneme, şiir seçkisinin içinden şiirler okuyabiliyorsunuz. (V) Kısacası bu sitede bir kitapçıda herhangi bir kitabı karıştırarak edinebileceğinizden çok daha fazla bilgi edinebiliyorsunuz. Numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra "Okur her bölümde önce kitapların kapaklarını, yanlarında kısa açıklamalarla alt alta dizilmiş olarak görüyor." cümlesi getirilirse dil ve düşünce bağı sağlanmış olur?
I. | |
II. | |
III. | |
IV. | |
V. |
Soru 14 |
Sanat eserlerinin önceden saptanan kurallara göre yaratılmadığını, yaratılamayacağını en iyi sanatçıların bilmeleri gerekirken, bakıyorsunuz birtakım insanlar, bir yandan şiir, öykü ya da roman yazarken bir yandan öteki şairler, öteki öykücüler, öteki romancılar için kurallar koymaya kalkıyorlar. Bununla da kalmıyorlar, başlıyorlar yasaklar koymaya. Birtakım yazarlar sevip sevmemekte kişileri özgür bırakmamak için "yaptırımlar" uyguluyorlar. Bu parçada aşağıdaki sorunlardan hangisi vurgulanmıştır?
Edebiyatta nesnel ölçütlerin kullanılmaması | |
Yaratma ve beğenme özgürlüğünün kurallarla sınırlandırılması | |
Sanatçıların yasaklara karşı direnmemesi | |
Edebiyat beğenisinin yeterince gelişmemesi | |
Kişisel değer yargılarının ön plana çıkarılması |
Soru 15 |
Kısa sürede tanışıp arkadaş olduk. Çok hoşsohbet bir adamdı. Kendini zorlamaz, bir edebiyat adamı görünümüne girmek istemezdi. Bütün isteği, herhangi bir insan izlenimi vermekti. Kaç kez "Sanatçı farklı biriymiş gibi görünmemeli, diğer insanlardan biri olduğunu unutmamalı." dediğini duymuşumdur. Parçaya göre bir sanatçıda bulunması gereken özellik, aşağıdakilerden hangisidir?
Gerçekçilik | |
Kararlılık | |
Vurdumduymazlık | |
Çalışkanlık | |
Alçak gönüllülük |
Soru 16 |
Yaşlanmak, pek az insan için zevkle beklenen bir şeydir. Belki de bizim yaşlanmaya karşı tutumunuzdur bizde bu korkuyu yaratan. Bence bizim asıl korktuğumuz şey yaşlılık ya da ölüm değil; bunun sonucunda bir olasılık olarak gördüğümüz yalnızlık ve sevgi eksikliğidir. Bizim korktuğumuz şey, sevdiklerimizin bizimle planlar yapmaktan vazgeçip bizim için planlar yapacakları gündür. Azalan saçlar, buruşmuş deri ve daha ağır bir yürüme çoğumuzun yaşlılık korkusunun gerçek nedenleri değildir. Bu parçada aşıl vurgulanmak istenen, aşağıdakilerden hangisidir?
İnsan, sevmek ve sevilmek için asla geç kalmaz. | |
Yaşlılığı istememenin temelinde, başkalarının ilgi ve sevgisini kaybetme korkusu yatar. | |
Hangi yaşta olursa olsun insan, kendini sevmekten vazgeçmemelidir. | |
İnsan, yaşamının bazı dönemlerinde sevme ve sevilme gereksinimi duyar. | |
Yaşlılık korkusunun altında yatan asıl neden, bedensel değişikliklerdir. |
Soru 17 |
Beethoven, resim yapsaydı, Picasso da beste yapmaya çalışsaydı yine de başarılı olurlar mıydı? Hiç sanmıyorum. Bir sanatı icra etmeye bir ömür bile yetmezken sanatçılarımız bugün, her gün bir başka dalda eserler çıkarmaktalar. Neden, dünya çapında tanınan bir eser çıkmıyor bizde son zamanlarda diye düşünürken bu geliyor aklıma. Bu parçaya dayanılarak aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?
Sanatçı, yeteneğini bir dalda yoğunlaştırmazsa başarılı olamaz. | |
Bir sanat kolunun inceliklerini kavramak çok uzun zaman alabilir. | |
Önceleri bizim de dünya çapında tanınan sanatçılarımız vardı. | |
Bir şairin güçlü bir ressam olabilmesi şaşılacak bir şey değildir. | |
Her sanatçı, her sanat dalında başarılı olamaz. |
Soru 18 |
"Telifin ne demek olduğunu bilmeden roman; ölçü, uyak nedir doğru dürüst öğrenmeden şiir yazmaya kalkandan bir hayır geleceğini nasıl umabilirsiniz? Ara sıra: "On yıldır şiir yazarım, geçenlerde derginizin bir sayısını gördüm, çok beğendim." diye söze başlayan mektuplar aldığım da olmuştur. On yıl şiir yazmış da bir edebiyat dergisi okuma ihtiyacını duymamış demek! Demek bu ihtiyacı duymadan da şair olabiliyormuş insan... Bu paragrafta şairin asıl yakındığı aşağıdakilerden hangisidir?
Sanat dergilerinin ciddiye alınmayışı | |
Sanat hakkında yeteri kadar bilgi edinilmemesi | |
Edebiyat ürünleri ortaya koymanın kolay bir iş sanılması | |
Genç sanatçıların yazdıklarını yayımlamak konusunda çok aceleci oluşları | |
Genç sanatçıların dile gereken önemi vermeyişi |
Soru 19 |
Kimi sanatçılar, çoğunlukla halkın beğenisi karşısında yadırgayıcı, hatta kınayıcıdırlar. Halk anla-mayınca onun bilgisizliğine yorarlar bunu. Oysa büyük sanatçı, sanatını en anlaşılıra indirgemeyi bilir. Bütün büyük sanatçıları alın, bunu göreceksiniz. Bu parçada savunulan düşünce, aşağıdakilerden hangisidir?
Sanatçı, halkın beğenilerinden yararlanarak üretmelidir yapıtlarını. | |
Halkın, büyük sanatçıların bakış açısını anlaması kolay değildir. | |
Büyük sanatçılar, halkın beğenilerine saygısızca yaklaşmamalıdır. | |
Sanatçılardan beklenen, halkın seviyesine uygun ürünler vermeleridir. | |
Sanatçılar, halkın beğeni düzeyini yükseltmek için çalışmalıdır. |
Soru 20 |
Halka kendini dinletmek isteyenler, her şeyden önce halkın geçmişine, geleneklerine, inançlarına saygı duymayı bilmelidir. Onu bütün eksikleri ve kusurları ile sevmeye, anlamaya çalışmalı, aydınlatılmalıdır. Biz "halk için, halkın yararına" yazıldığı söylenen eserlerde maalesef bunu bulamıyoruz. Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi halka ulaşmak isteyen yazarların yapacakları arasında yer almaz?
Halkı, eksikleri ve hatalarıyla anlamaya çalışmalıdır. | |
Halkın değerlerine saygılı olmalıdır. | |
Halkını eksik yönleriyle de kabullenmelidir. | |
Halkı bilgilendirmeli, halka yol göstermelidir. | |
Halkın kültürüne uygun bir dil kullanmalıdır. |
Paragraf Bilgisi -12
Karnen asagidaki gibi:
- Soru sayisi: %%TOTAL%%
- Yanlis sayisi: %%WRONG_ANSWERS%%
- Dogru sayisi: %%SCORE%%
- Dogru yüzdesi : %%PERCENTAGE%%
- Yukaridaki istatistiklerinden yola çikarak seninle ilgili düsüncem su: %%RATING%%
Soru 1 |
(I) Bilimin tek amacı, insanın ayakta durabilmesi için, acılarını hafifletmesi olmalıdır. (II) Bilim adamı özgürlük içinde olamaz da yönetenin baskısı altında yalnız bilim yapmaya zorlanırsa ortaya sakat bir bilgi yığını çıkar. (III) O zaman da yeni buluşlarınızla insanlığın acılarını artırmış olursunuz. (IV) Zamanla bir sürü yeni şey bulabilirsiniz ama bu buluşlarınız ilerleme değil insanlıktan kopmadır. (V) Günün birinde arada öyle bir uçurum açılır ki yeni bir buluşun bir yanda yarattığı sevinç, öte yanın tüyler ürpertici çığlığı ile çatışır. Bu parçanın ana düşüncesi numaralanmış cümlelerin hangisinde verilmiştir?
I. | |
II. | |
III. | |
IV. | |
V. |
Soru 2 |
Gerçekte en büyük hata, şairin sadece şahsına özgü olan yani başkaları tarafından yaşanmamış yepyeni duyguları şiirde ifade etmeye çalışmasıdır. Bu yenilik arayışı şiirde ifade bulmaya çalışırsa şiir, kendi amacına ters düşer. Bu parçaya göre şairin en büyük hatası aşağıdakilerden hangisi olabilir?
Şiirlerinde başkalarınca yaşanmamış duyguları ifade etmesi | |
Başkaları tarafından yaşanmış duyguları şiirde yansıtması | |
Şiirlerini öz ve biçim yönünden farklı kılması | |
Okurlarına yepyeni eserler sunması | |
Eserlerini oluştururken başka ozanlardan etkilenmesi |
Soru 3 |
Eskiden yazdıklarımı belli bir okur kesimi için yazardım. Bunun daha doğru olduğuna da inanmıştım. Belli bir yaştan sonra bundan vazgeçtim. Artık belli bir yaştan sonra bütün insanlara hitap etmem gerektiğini anladım. Ne kadar geniş insan kitlesine hitap ettimse o kadar ünlendim, öldükten sonra da çağların acımasız perdelerini bu insan kitleleriyle aralayacağıma inanıyorum. Bu parçanın yazarı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
Sanat yaşamında değişiklik yapan | |
Eserleriyle kalıcı olduğuna inanan | |
Geniş halk kitlelerine seslenmenin doğru olduğuna inanan | |
Özgün bir anlatımla farklı konular ele alan | |
Önceki düşüncelerinden vazgeçip özeleştiri yapan |
Soru 4 |
Öğrenme sadece bilgi edinmek, yeni davranış kalıpları kazanmak değildir. İnsan yaşamdan haz duymayı, mutlu olmayı; doğadan, insanlardan, nesnelerden hoşlanmayı, zevk almayı da öğrenir. Kısacası dolu dolu yaşamayı da öğrenebilir. Bu parçaya göre "öğrenme" konusunda aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
Öğrenmenin insan yaşamında önemli bir yeri vardır. | |
Öğrenme kavramının kapsamı çok geniştir. | |
İnsan, yaşadıkça öğrenmeye devam eder. | |
Öğrenme, hayatımızın her aşamasında vardır. | |
İnsan, bazı şeyleri öğrenmeden de yaşayabilir. |
Soru 5 |
(I) Politika yüksek sesle konuştuğu zaman edebiyat susar. (II) Politika hayatın kendisi, edebiyat ise hayatın sanattaki yansımalarından biridir. (III) Ancak mekanik bir yansıma değildir. (IV) Hitler, Viyana'ya girerken aynı yerde ve aynı tarihte, bir romanın bu olayı bize anlatmasını bekleyebilir miyiz? (V) Bilakis, edebiyat mahmuz şakırtılarıyla ilerleyen tarihe ve hayata yol vermek için bir kenara çekilir, bekler ve zamanı gelince konuşmak için susar. Numaralanmış cümlelerden hangisi bu paragrafın konusu olabilir?
I. | |
II. | |
III. | |
IV. | |
V. |
Soru 6 |
Bir sanat eserini sırf ondan aldığımız tat için okumuyorsak, işe başka hesaplar karıştırıyor sak tutumumuz estetik değildir. Bir şiirin toplum üzerinde ne gibi etkiler yapacağını düşünen bir sansür üyesinin ya da bir romanın yapacağı satışı düşünerek okuyan bir yayıncının bu eserler karşısındaki tutumları pratik amaçlara yönelmiş tutumlardır. Edebiyat eserlerini bilgi edinmek için okumak da estetik tutumla bağdaşmaz. Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
Estetikte ölçüt, faydacılık değil, aldığımız tattır. | |
Pratik amaçlara yönelmiş tutumlar estetik anlayışla çelişir. | |
Edebi eserleri bilgi edinmek için de okuyabiliriz. | |
Bir romanı yalnızca ondan tat almak için okumuyorsak işe başka hesaplar karışıyor demektir. | |
Bir yapıtı, bir yarar gözeterek okumak onun estetik dokusundan kopmak demektir. |
Soru 7 |
Eskiden, kırk yıl öncesinin okurları bir kitabevine gittikleri vakit medyatik dürtüklemelerle kitap almazlardı. Kendileri seçerlerdi kitapları. Kitapların arka kapak yazılarına baktığınız vakit hiçbir zaman, okuru satın almaya iten kışkırtıcı öğelerle karşılaşmazdınız. O kitabın neyi dile getirmek istediği hakikaten o kitabı okumuş kişilerce yazılırdı. Şimdi o hale geldi ki artık ille de "şaheser" yazmak zorundasınız, medya öyle diyecek ki siz de satın alacaksınız. Bu parçada üzerinde durulan, aşağıdakilerden hangisidir?
Okurun kitap seçiminde bilinçli olması | |
Kitapların reklamlarının kitap yayımlanmadan önce yapılması | |
Yazarların başarılı yapıtlar üretmek için çok çalıştıkları | |
Kitap tanıtım yazılarının ustasına bırakılması gerektiği | |
Günümüzde kitap tanıtımlarının yanlış ve abartılı şekilde yapıldığı |
Soru 8 |
Bir eserin ömrünün uzunluğu ve kısalığı zaman zaman tartışmalara sahne olmuştur. Bazılarına göre bir sene boyunca büyük bir insan kitlesi bulan eser uzun yaşamış sayılır; kimilerine göre ise birkaç yıl belli bir kitle tarafından okunan eser; kimilerine göre ise yazarı öldükten sonra onu ölümsüzleştiren eser uzun ömürlüdür. Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
Edebi eserlerin kalıcılığında ölçüt, görecelidir. | |
Edebiyat eserleri, birbirinden farklı konuları ele alır. | |
Yalın bir dille yazılmış eserler, zamanın sınırlarını aşar. | |
Kimi sanatçılar, öldükten sonra değer kazanır. | |
Edebiyatın gelişmesi, tartışmaların sürekliliğine bağlıdır. |
Soru 9 |
Edebiyat, bilimin tüm ikincil özelliklerine sahiptir. İçeriği, hele toplumsal ve insancıl bilimlerin içeriğinin hemen hemen aynıdır. Hiçbir bilimsel konu yoktur ki edebiyatın bir düzeyinde işlenmemiş olsun. Edebiyat geniş bir evrensellik, birlik içindedir. Bilim gibi edebiyatın da edebi araştırmaların da yöntemi vardır. Bu parçadan, edebi eserlerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?
Evrensel bir niteliği vardır. | |
Bilimsel konuları işleyebilir. | |
Belli araştırmalara ve yöntemlere dayanır. | |
Dilleri bilimsel eserlere göre sadedir. | |
Bilimsel özellikler taşır. |
Soru 10 |
Her milletin ayrı bir kültürü vardır. (I) Bu nedenle her millet yeryüzünde kendi kültürünü korumak, yaşatmak, geliştirmek ve yaymak ister. (II) Bu gayretler neticesinde kültürler birbirleriyle boy ölçüşür. (III) Eskiden beri cereyan eden mücadele stratejisi nispeten basit bir esasa dayanırdı. (IV) Kuvvetli olan kültür, kendisini daha zayıf olana kabul ettirir. (V) Böylece kültürler arasında bitmez tükenmez bir mücadele sürüp gider. Yukarıdaki parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
I. | |
II. | |
lll. | |
IV. | |
V. |
Soru 11 |
Genç kuşakların Rıfat Ilgaz'ı yeterince tanımamalarına | |
Ilgaz'ın sanattaki toplumcu çizgisine | |
Ilgaz'ın sanat yaşamına şiirle başladığına | |
Ilgaz'ın mizah uğruna şiiri bırakmasına | |
Ozanın şiirlerinin farklı tepkilere yol açmasına |
Soru 12 |
Hamit'in sanatında romantik özellikler vardır: Yazar, bazen şiiri tiyatrolaştırmış, bazen tiyatroya hikâye çeşnisi vermiştir. Şekilde ve söyleyişte belirli kurallara bağlı kalmak, onun yapmak istediği halde yapamadığı şeylerdendir. Onda vezin, kafiye hatta dil ye cümle kaygısı ikinci plana bırakılmıştır ki bazen birinci plana alındıkları da olur. Şiirde taşkınlık ve yücelik, onun şairliğinin özelliği; söyleyişte tezat sanatı, bu özelliğin vasıtasıdır. Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
Hamit'in deyişinde karşıtlıklar görülür. | |
Sanatçı duygusal özelliklere yer vermiştir. | |
Farklı türlerden yararlanmış bir sanatçıdır Hamit. | |
Sanatçı istediklerine her zaman ulaşamamıştır. | |
Sanatçı, sanat için sanat anlayışına bağlı kalmıştır. |
Soru 13 |
Türk Edebiyat Tarihi | |
Toplumsal Değişim | |
Edebiyat ve Değişim | |
Çağdaş Edebiyat | |
Düşünce Özgürlüğü |
Soru 14 |
-----Ne yapsam giremiyordum kendi içime. Sığınacak bir limanı olmayan bir gemi gibi dolaşıyordum insan denizinde. Gökyüzündeki kara bulutların hiç dağılmayacağını, güneşin hiç doğamayacağını düşünüyordum. Açmaza düşmüş bir satranççı gibi elim kolum bağlıydı artık. Bu parçanın başına getirilebilecek en uygun cümle aşağıdakilerden hangisidir?
Nereye gideceğimi bilemiyordum. | |
Ne kadar çaresiz olduğumu bir ben biliyorum. | |
Anahtarımı yitirmiştim, kendi üstüme kilitlenmiştim. | |
Kendime sığınacak bir liman arıyordum. | |
Bu durum beni çok üzmüştü, şaşırıp kalmıştım. |
Soru 15 |
Sanatçı, yaratma için uğraştığı sürece bütün ruhsal zenginliğini ortaya koyar. Kendini bütün varlığıyla eserlerine verir. Görmediklerimizi görür, gösterir; kelimelerin, çizgilerin, renklerin, biçimlerin büyülü dilini bize öğreterek, doğayı güzelleştirir. Bu parçada sanatçıyla ilgili olarak aşağıdaki yargılardan hangisine varılamaz?
Sanattan zevk almayı öğretir. | |
Görülmeyenleri ortaya koyar, gösterir. | |
Eserlerinde kendi iç dünyasını da ortaya koyar. | |
Doğayı güzelleştirir, doğanın çirkinliğini örter. | |
Tüm çabasını, yapıtında yoğunlaştırır. |
Soru 16 |
Otuz iki yıl gibi büyük bir zaman dilimi içinde yayımlanan dört cilt İnce Memed'de Yaşar Kemal hep aynı üslubu, hep aynı roman tekniğini kullanır. Bu yıllarda yazdığı öbür romanlarda anlatı biçimi değişir. İnce Memed'lerde hep aynı kalır: Hep o çocuksu, hep o masalsı anlatım; anlatıcı ile anlatılanlar (belki dinleyenler de) hep aynı dünyanın insanlarıdır sanki; sanki özdeşleşmişlerdir, dilleri aynıdır, dünyaya bakışları aynıdır, inançları aynıdır... Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgulanmıştır?
Yaşar Kemal en çok İnce Memed'e emek vermiştir. | |
Otuz iki yılda yazılan dört ciltlik ince Memed'de üslup ve teknik bütünlüğü görülür. | |
Yazar ince Memed'de masalsı bir dil kullanmıştır. | |
Yaşar Kemal tüm romanlarında aynı üslubu kullanmıştır. | |
Yaşar Kemal'in romancılığı bir üslup ve teknik romancılığıdır. |
Soru 17 |
A. Şinasi Hisar, tanıdığım eski kuşak yazarlar arasında kendine özgü huyları olan bir edebiyatçımızdı. En önemli yanı temizlik ve titizlik konusunda bütün rekorları kıran aşırılığıydı. Bu huyunu şaşırtıcı ve inanılmaz doruklara ulaştıran da aslında mikrop korkusuydu. Bu korku yüzünden tramvaya binemediğinden, en kısa mesafeler için bile otomobille gitmek zorundaydı. Ama gene aynı titizliği yüzünden taksi seçmek de ayrı bir sorun olurdu onun için. Odacısının en eski ve en biçimsiz otomobilleri seçtiğinden yakınırdı. Yalnız taksicinin değil şoförün de görünüşü, kılık kıyafeti önemliydi onun için. Dahası da var, şoförün Türkçesini, telaffuz tarzını beğenmediği için arabasına binmediği de olmuştur. Bu parçada A. Şinasi Hisar'ın hangi özelliğinden söz edilmemiştir?
Öteki yazarlara benzemeyen yönleri oluşundan | |
Hastalık derecesinde temizliğe düşkünlüğünden | |
Dil konusunda çok duyarlı oluşundan | |
Hastalık kapacağı düşüncesiyle tramvaya binmeyişinden | |
Çevresindeki herkese yardım etmeyi sevmesinden |
Soru 18 |
Bizde yeni nesil edebiyatçı olarak yetişmemektedir. Böyle bir ortamda da kavramlar yerli yerine oturmaz. Zaten edebiyat uçup gitmiştir, ta meçhullere kadar. Fuzûli'den Şeyh Galip'ten hatta Ahmet Haşim ve Sait Faik'ten hiçbir iz kalmamıştır. Bu kahramanları yaşatan ve onların izinden giden hiç kimse piyasada yoktur. Böyle giderse birkaç yıl sonra edebiyatımızda bir dikili ağaç kalmaz. Bu parçada özellikle aşağıdakilerin hangisinden yakınılmaktadır?
Edebiyat eğitimcisinin olmayışından | |
Edebiyata önem verilmeyişinden | |
Edebiyatçıların iyi yetişmemesinden | |
Değerli sanatçıların ölümünden | |
Edebiyatta ilginin olmayışından |
Soru 19 |
Abdülhak Hamit'in eserlerinde, Türk edebiyatının doğudan batıya dönüşünün bütün tarihi vardır: Edeiyatıcedide, Fecriati, Milli Edebiyat akımı, serbest nazımcılar hep onun öğrencileridir. İlk hızı, hep ondan almışlardır. Bu gece ölen adam, bugün yazı yazan her Türk'ün kendisine birçok şey borçlu olduğu bir adamdır. Eserini parça parça aldığımız zaman beğenmemek için birçok neden gösterebilir; fakat o yapıtı bir bütün halinde düşündüğümüz zaman içimizde derin bir saygı, sonsuz bir hayranlık duymamaya olanak yoktur. Yukarıdaki parçaya göre Abdülhak Hamit'in en belirgin özelliği aşağıdakilerden hangisidir?
Edebiyatımıza birçok yenilik getirip birçok sanatçıyı da etkilediği | |
Türk dilini kullanmada büyük ustalık gösterdiği | |
Konuşma dilini yazı diline uyguladığı | |
Batılı anlamda ilk eseri yazdığı | |
Teknik yönden güçlü eserler oluşturduğu |
Soru 20 |
Sevgiyi kuru, soyut bir kavram olarak algılar çoğu kişi. Hep böyle ortaya koymaya çalışırlar. Çaba yok, bu algılamayı değiştiren yok. Oysa sevginin yaşamın ta kendisi olduğunu bilmemiz lâzım artık. Sevgi umutlarımızın cevabıdır; sorunlarımızın çözüm kaynağıdır. Güzelliklere hep birlikte yürümenin adıdır sevgi. Böyle bir gücü sadece bir kavram olarak algılamak, basite indirgemek ne kötü! Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?
Sevgi, bir kavram olmaktan öteye gidemezse gerçek değerini bulamaz. | |
Sevgi kavramı, birçok kişi tarafından eksik algılanmaktadır. | |
Toplumsal sevgi, kalkınmanın kaynağı olarak algılanmalıdır. | |
Yaşamı sevgiden ayrı düşünmek yanlıştır. | |
İnsanı mutlu edebilecek her şeye, sevgi sayesinde varılır. |
Paragraf Bilgisi - 13
Karnen asagidaki gibi:
- Soru sayisi: %%TOTAL%%
- Yanlis sayisi: %%WRONG_ANSWERS%%
- Dogru sayisi: %%SCORE%%
- Dogru yüzdesi : %%PERCENTAGE%%
- Yukaridaki istatistiklerinden yola çikarak seninle ilgili düsüncem su: %%RATING%%
Soru 1 |
Geçenlerde edebiyat dergilerinin yapraklarını karıştırıyordum. Bunların arasında yaşlıları, gençleri ve henüz yayımlanmaya başlamış olanları vardı. Kapaklarını çevirip içindekileri incelemeye başladıkça aralarındaki yaş farkının silindiğini ve hepsinin de insana monoton ve buruşuk bir çehreyle baktığını fark ettim. Bu parçada yazar neden yakınmaktadır?
Dergi sayısının çokluğundan | |
Dergilerin edebiyat alanına bir yenilik getirmemesinden | |
Dergilerin eski konularla fazlaca ilgilenmesinden | |
Dergilerdeki konu çeşitliliğinden | |
Eski ve yeni dergilerin konulara farklı bakmasından |
Soru 2 |
Bildiğimiz gibi edebiyat öykü ile başlamış, onunla dallanmıştır. Kısa olan şiirler aslında öykünün birer özetidir. Öyküler geçmişimizi ve geleceğimizi barındıran karanlık sığınaklardır. Bu sığınaklar sadece bize aittir. Düşman bunları hiçbir zaman göremez ve yok edemez. Edebiyat onunla başlamışsa hayat da onunla başlamıştır diyebiliriz. İşte hayat neyle başlamışsa onunla sona erer. Bu parçadan öyküyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
Edebiyata kaynaklık etmiştir. | |
Ulusal ürünlerdir. | |
Farklı kültürlere kaynaklık etmiştir. | |
Değişik türlere ortam hazırlamıştır. | |
Şiirin genişletilmiş biçimidir. |
Soru 3 |
(I) Devlet kurmak, Türklerin en önemli fonksiyonlarından biridir. (II) Terazi kuşları yuvalarını nasıl örerse, arılar kovanlarını nasıl yaparsa Türkler de öyle devlet kurarlar. (III) Türk orduları nereye gittiyse oraya nizam, intizam ve sükun götürmüştür. (IV) Bu özellik onlarda bir Allah vergisi, bir ikinci tabiat, bir içgüdüdür. (V) Hangi ahmak: "Türk ordularının geçtiği yerde ot bitmez." demiş? Bu parçanın anlam akışındaki bozukluğu gidermek için, aşağıdaki değişikliklerden hangisi yapılmalıdır?
I. cümleyle II. cümle yer değiştirmeli | |
II. cümle IV. cümleden sonra gelmeli | |
III. cümle V cümleden sonra gelmeli | |
III. cümle paragrafın başına gelmeli | |
V. cümle I. cümleden sonra gelmeli |
Soru 4 |
Bir sanatçının yaşadığı çağı açık ve doğru olarak yansıtması için elbette onu iyi bilmesi gerekir. Yaşadığı çevreyi tanımayan, ulusunun yaşayış ve kültürüyle ilgilenmeyen, çevresinde olup bitenleri kavrayamayan, toplumun geçirdiği değişimlerin özüne inemeyen bir sanatçıdan çağını gereği gibi yansıtması beklenemez. Yukarıdaki parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
Sanatçının çok yönlü bir çaba içinde olması gerektiğine | |
Yaşadığı toplumu çok iyi tanımayan bir sanatçıdan çağını doğru yansıtması beklenemeyeceğine | |
Sanatçının çağını anlatması için onu çok iyi özümsemesi gerektiğine | |
Sanatçının çağını yansıtabilmesi için öncelikle yaşadığı toplumu çok iyi tanıması gerektiğine | |
Sanatçının, çağını anlatırken oldukça nesnel olması gerektiğine |
Soru 5 |
Günümüz romancısı, eserinin konusunu toplum hayatından seçer. Seçtiği kişiler her zaman toplumda karşılaşabileceğimiz yaşayan insanlar olarak karşımıza çıkar. Onları belli bir zaman ve çevre içinde okuyucuya sunar. Bununla da kalmayıp seçtiği kahramanın tutkularını, serüvenlerini, zaaflarını bize tanıtır. Kısacası---- Bu parçanın sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilemez?
roman toplumun kısa bir özetidir. | |
roman yaşanılamayacak gerçekliklerin anlatımıdır. | |
roman yarınlara kalacak olan toplumsal bir tutanaktır. | |
roman toplumun aynasıdır. | |
romanda anlatılan olaylar ve insanlar bize hiç de yabancı değildir. |
Soru 6 |
Bilgi edinmeye istekli olmayanlara bir şey anlatamam. Kendini göstermeyi bilmeyen insanlara yardımcı olamam. Bir kişiye konunun bir kısmını öğrettiğim zaman diğer bölümlerini öğrenmeye çabalamamışsa konuyu bir daha tekrar etmem. Bu sözleri söyleyen kişi aşağıdakilerden hangisiyle ilgilenmez?
Kendini göstermeyi bilenle | |
Başlattığı çalışmayı devam ettirenle | |
Öğrettiklerinin arkasını getirenle | |
Bilgisinin bir kısmıyla yetinenle | |
Öğrenme isteği ile dolu olanla |
Soru 7 |
İnsan için ilk amaç araçların doğru seçimidir. | |
Her araç belirli bir amaca yönelik olmalı. | |
Araçların değeri amaçlarda saklıdır. | |
İnsanla ilgili amaçlara, insanla ilgili araçlarla ulaşılır. | |
İnsanı amaçlamayan araçlar değersizdir. |
Soru 8 |
İnsanlığın ortak dili "müzik", uygarlıkların kalıcılığını ve tanıtımını yapan en etkili araçtır. Müzik, evrensel diliyle en yaygın sanat dalı olmuş toplumsal paylaşımda, ülkeler arası bütünleşmede; aynı zamanda ulusal kimlik farklılıklarının yansımasında ve benimsenmesinde etken olmuştur. Bu parçada aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?
Ulusal değerler müzikte kalıcı olabilir. | |
Müzik farklı kültüre sahip olan ülkeleri birbirine yakınlaştırır. | |
Müziğin birçok unsuru diğer sanat dallarını da etkisi altına alır. | |
Müzik farklı ulusların kimliklerini yansıtan bir sanattır. | |
Evrensel bir dile sahip olduğu için müzik yaygın bir sanattır. |
Soru 9 |
Tarihsel eleştiri, eski çağlarda yazılmış eserleri doğru anlamamıza yardım eder ve bu bakımdan şüphesiz çok yararlıdır. Ancak tarihsel eleştiri bazen edebiyatın özünden uzak düşmekte, eser hakkında bilgi vermektedir. Bu tutumla yazılmış edebiyat tarihleri ya da incelemeleri, tarihsel bilgiyle doldurulur ama eserlerin sanat değeri üzerinde durulmaz veya sanat yönü yuvarlak bir iki lafla geçiştirilir. Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
Sanat değeri taşımayan eserler, edebiyatın özünden uzak düşmektedir. | |
Tarihsel eleştiri yapabilmek için yeterli tarih bilgisine sahip olmak gerekir. | |
Eser hakkında bilgi vermeden önce iyi bir araştırma yapılmalıdır. | |
Edebiyat tarihi incelemeleri, okuyucunun ilgisini de göz önünde bulundurmalıdır. | |
Tarihsel eleştiride asıl olan bir eser hakkında bilgi vermek değil, eserin sanat değerini ortaya koymaktır. |
Soru 10 |
Bir yazı yazmaya başlamadan önce konunun seçilmesi, sonra amacın saptanması, daha sonra seçilen konu üzerinde neler söylenebileceğinin belirlenmesi gerekir. Bunlar yapıldıktan sonra amaca uygun anlatım biçimi seçilir. Artık sıra düşüncelerin tam bir sıra içinde sunulmasına gelmiştir. Bu parçada aşağıdakilerden hangisi üzerinde durulmaktadır?
Yazmanın gerekliliği | |
Yazmada konunun önemi | |
Yazarken karşılaşılan güçlükler | |
Yazmanın amaçları | |
Yazmada dikkat edilecek hususlar |
Soru 11 |
Hasan Cemal, düşünsel hesaplaşmanın gereği olduğuna inandığından olsa gerek, kitabında, burjuva devrimlerinden Osmanlı modernleşmesine kadar birçok genel konudan uzun uzun ve kaynak vererek söz ediyor, genel kültür bilgilerine geniş yer veriyor, beğendiği kitaplardan paragraflar aktarıyor. Tüm bu konularda, yazara ilişkin hiçbir orijinal fikre rastlanmadığından, bu konulara neden bu kadar yer verdiği pek anlaşılmıyor. Yukarıdaki parçada yazarın hangi tavrı eleştirilmektedir?
Alıntıları özgün düşüncelerle destekleyip geliştirememesi | |
Genel konular hakkında uzun uzun paragraflar aktarması | |
Metinlerin yeterince anlaşılamaması | |
Yazarın düşünsel bir hesaplaşma içinde olması | |
Yazarın beğendiği kitapları yeterince tanıtmaması |
Soru 12 |
Bir konuşmasında "Ben isterdim ki, şiirlerim halkımızın bir türküsü gibi ezgili bir şekilde okunabilsin." diyen Enver Gökçe; şiirlerinde halk dilindekine benzer yalın, sade ve etkili bir anlatıma ulaşabilmişti. Sözcükleri, tıpkı yüzyıllardan gelen türkülerdeki gibi titiz ve ustalıkla kullanabilmiş; günceli, geleneksel söyleyişten yararlanarak verirken evrensel değerlere de açılabilmişti. Bu parçada tanıtılan sanatçıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
Şiirde ölçü ve uyağı öne çıkardığına | |
Sözcükleri ustaca kullanabildiğine | |
Şiirlerinde günceli yansıttığına | |
Yalın ve sade bir anlatımının olduğuna | |
İnsanın kalıcı duygularını yakaladığına |
Soru 13 |
Öğretmenimiz, dingin yüzüyle masaya geçiyor, konuşmaktan çok konuşturuyordu. Hazırcılığın, önyargıların yeri yoktu çalışmalarda. Okunur, incelenir, didik didik edilirdi metinler; böylece tadına varılırdı metinlerin. Yazarın neyi yaptığı, nereden gelip nereye gittiği, çağı içindeki yeri, değeri, yapıtının özellikleri canlı tartışmalarla ortaya çıkarılırdı. Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
Öğrencilerin derse katılımının sağlandığı | |
Konunun işlenişinde yüzeysel kalındığı | |
Öğretmenin, öğrencileri araştırma ve incelemeye sevk ettiği | |
Sanatçı ve eseri konusunda tartışmalar yapıldığı | |
Metnin özümsenerek işlendiği |
Soru 14 |
(I) Bir tek yazarımız, zahmete katlanıp Türk romanını belli başlı temsilcilerinden okuyup onu anlamaya çalışmamıştır. (II) Bundan vazgeçtik, günün eserleri üzerinde de olsa ciddi bir münakaşanın açıldığını göremeyiz. (III) Eleştirinin ağıtla beraber yürüdüğü yegâne sanat hayatı bizimkidir. (IV) Bizzat roman yazanlar da eserlerinin haricinde, sanatlarına ve arkadaşlarına dair yazı yazmazlar. (V) Ben çok defa âlemimizin bu hali karşısında "Acaba bizde roman, okuyucu ile yazar arasında çok özel kalması gereken bir çeşit ailevi bir iş midir?" diye düşünüyorum. Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi anlatımın akışını bozmaktadır?
I. | |
II. | |
III. | |
IV. | |
V. |
Soru 15 |
unutulmaya, yok olmaya mahkumdur. | |
ya imha edilir, ya da bir köşede unutlup gider. | |
içerdikleri düşünceyi yayamaz. | |
yazarın hayatından izler taşır. | |
hayal olmaktan ileriye geçemez. |
Soru 16 |
(I) Thomas More, Sokrates'e benzetilmek onurunu kazanan ender kişilerden biridir. (II) Onun olumsuz yapıtı Utopia (Ütopya), dünya klasikleri arasına girmiş ve bugün de ilgiyle okunuyor. (III) Utopia'da, en geniş anlamıyla hümanizm hakim. (IV) More, Utopia'da hayal gücüyle kurduğu kusuruz düzeni anlatıyor. (V) Başka bir deyişle More, bu yaklaşımıyla dünyaya toplumsal mutluluğun sanal bir örneğini sunuyor. Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra "Ve burada yaşanmışlık değil, yaşanmamışlık ağır basıyor." cümlesi getirilirse parçanın anlam bütünlüğü bozulmaz?
I. | |
II. | |
III. | |
IV. | |
V. |
Soru 17 |
----Bunu kendimde çok gözlemledim. Bazen işlerimin çok yoğun olduğu zamanlarda hiçbir şey yokmuş gibi gayet rahat oluyorum. İşim yokken bir sorun varmış gibi bir tedirginlik duyuyorum. İçime bir karamsarlık çöküyor. Kendimi hayattan soyutlanmış hissediyorum. Düşüncenin akışına göre bu parçanın ilk cümlesi aşağıdakilerden hangisi olabilir?
İnsanın bulunduğu durumla ruh halinin uyuşmadığı zamanlar olabilir. | |
Kimi zaman sevinçlerimiz kimi zaman hüzünlerimiz ön plana çıkar. | |
Psikolojik durumu zaman zaman değişiklik gösteren insanlarla karşılaştım. | |
Yaşam, hepimize farklı yönleriyle görünür. | |
Bazı insanlar, yaşamdan ne beklediklerini bilmezler. |
Soru 18 |
Arapçada devenin renk nüanslarını anlatan yüze yakın sözcük varmış. Bunun sebebi, devenin Arapların hayatında önemli ve hayati bir yer tutmasıdır. Biz devenin rengi ile ilgili bir tek kelime biliriz: devetüyü. Bu da gösterir ki biz deve ile haşır neşir olmamış bir toplumuz. Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine yanıt olabilir?
Bir dilin zenginliğinin en önemli ölçütü nedir? | |
Sözcüklerle toplum yaşamı arasında bir bağ var mıdır? | |
Renk isimleri Türkçede mi, Arapçada mı daha fazladır? | |
Toplumlar arasında yaşam tarzları farklılık gösterir mi? | |
Türkçe mi, Arapça mı daha zengin bir dildir? |
Soru 19 |
Genç kuşaklara, ana dilimizi en iyi biçimde kavratmalıyız. Charles Eliot "Her insanın eğitim ve öğretiminde kazanması gereken ilk meziyet, ana dilini doğru kullanmaktır." diyor. Delaure Mardrus, insanın ana dilini kurallara uygun olarak kullanmasının, en büyük vatanseverlik olduğunu belirtiyor. Cameige ise, ana dili doğru ve güzel kullanmak için güzel yazılar ve şiirler okumanın gerekli olduğunu söylüyor. Bu parçadan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı, aşağıdakilerden hangisidir?
Eğitimin temel işlevi, sanat sevgisi kazandırmak olmalıdır. | |
İnsanın duygu ve düşüncesini en iyi yansıttığı dil ana dilidir. | |
Bir toplumun kültürünün temeli, o toplumun ana dilidir. | |
Sanat değeri taşıyan yapıtların, dilin gelişmesinde büyük katkısı vardır. | |
Ana dilin kurallarını öğretmek, doğru kullanılmasını sağlamak en büyük görevdir. |
Soru 20 |
Temel kültür eğitiminin veya başka bir deyişle genel eğitimin bilimsel bir tanımı olamaz. Çünkü eğitim, pozitif bir bilim değildir. Genel kabul görmüş teorileri yoktur. Bu konudaki görüşlerin deneysel açıdan veya mantık açısından kanıtlanması pek az durumda gerçekleşebilir. Tek bir doğru yoktur; ama genel olarak genel eğitim, kişinin mesleki öğretiminden ayrı olarak bir bütün halinde gelişmesi anlamına gelir. Bu paragrafın konusu, aşağıdakilerden hangisidir?
Eğitimin nesnel bir tanımının olmayışı | |
Genel eğitimin niteliği | |
Genel eğitimin bilimsellikle bağdaşmadığı | |
Eğitim biliminin incelikleri | |
Mesleki öğretimin eğitimdeki yeri |
Paragraf Bilgisi - 14
Karnen asagidaki gibi:
- Soru sayisi: %%TOTAL%%
- Yanlis sayisi: %%WRONG_ANSWERS%%
- Dogru sayisi: %%SCORE%%
- Dogru yüzdesi : %%PERCENTAGE%%
- Yukaridaki istatistiklerinden yola çikarak seninle ilgili düsüncem su: %%RATING%%
Soru 1 |
Bir romanda kişilerin, olayların; belirli bir fikrin anlatılması, açıklanması için kullanıldıkları çok görülmüştür. Ama Tanpınar bu kadarla yetinmiyor; bir yeri, bir insanı, doğrudan doğruya bir fikir, bir düşünce bir görüş olarak sunuyor. Soyut düşünceleri, duyguları, kavramları somutlaştırarak bir yerin, bir insanın, bir olayın biçimi rengi, kokusu, hareketi içinde veriyor. Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
Romanda kişilerin ve olayların bir fikri anlatmak için kullanılmasına | |
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın romanlarında kişileri düşüncelerle bütünleştirmesine | |
Tanpınar'ın anlatılması zor konuları rahatlıkla anlatabilmesine | |
Kavramların, düşüncelerin insanlarla ve varlıklarla anlatılmasına | |
Soyut düşüncelerin Tanpınar'ın romanlarında daha belirgin anlatılmasına |
Soru 2 |
Her fikir otlağında, yaralı ve topal bir hayvan gibi sopayla, taşla, tekmeyle uzaklaştırılan eleştirmen, gerçekte insan zekâsının en etkili hizmetkârlarından biridir. Doğacak şafaklara doğru yürüyen kafilenin ta önünde, ümit bayraklarını dalgalandıran onun koludur. Bu parçaya göre, eleştirmenin en önemli özelliği aşağıdakilerden hangisidir?
Sanatçılar tarafından sevilmemesi | |
Sanat dünyasında yol gösterici olması | |
Güçlü bir zekâya sahip olması | |
Yapıtla okur arasında iletişim sağlaması | |
Genç sanatçılara umut aşılaması |
Soru 3 |
Kültürden sanata, eğitimden politikaya kadar pek çok konunun işlendiği bu kitapta sanatsal özellikler asla geri plana itilmemiş. Yazar, görüşlerini bir sohbet havası içinde, "Bu görüşler benim ama size uyarsa siz de alın." der gibi aktarıyor. Sözlerini kesin doğrulara ve kesin yargılara bağlamadan tamamlıyor. Görüşlerini, "Kesin doğrular bunlardır." demeden aktarması, eserin önemini kaybettirmediği gibi günümüzde de okunmasını sağlıyor. Aşağıdakilerden hangisi, parçada sözü edilen kitabın bir özelliği değildir?
Eserin güncelliğini yitirmemesi | |
Değişik konular içermesi | |
Konularının ilginç, anlatımının pürüzsüz olması | |
Sanatsal öğelerin göz ardı edilmemesi | |
Eserin günümüzde de okuyucu bulması |
Soru 4 |
(I) Üniversiteye giriş sınavlarının sonucuna dayalı öğrenci seçme sistemleri adil değildir. (II) Japonya'daki üniversite giriş sınavları bunu kanıtlıyor. (III) Kyoto ve Tokyo Üniversitelerine giren öğrencilerin çoğunun orta ve üst düzey gelir grubuna sahip ailelerden geldiği tespit edilmiştir. (IV) Bunun nedeni, bu ailelerden gelen çocukların daha iyi devlet okullarına ve özel okullara gitmeleridir. (V) Ayrıca çok küçük yaşlardan başlayarak daha iyi bir hazırlık yapmaları ve bilinçli bir şekilde yönlendirilmeleri de bu durumda etkili olmuştur. Bu paragrafın ana düşüncesi, numaralanmış cümlelerin hangisinde belirtilmiştir?
I. | |
II. | |
III. | |
IV. | |
V. |
Soru 5 |
----Çünkü gerçek duyguları barındırı ve aşk orada en güzel anlamıyla yaşanır. Hayal dünyasının ürünü "kurmaca aşklar" bile olsa ve hayalle gerçek arasında çoğu zaman derin uçurumlar da bulunsa, böyle aşkların gerçek yaşamda da yaşanma olasılığı her zaman vardır. Yeter ki aranan, beklenen insan ile bir gün, bir yerde karşılaşılsın. Düşüncenin akışına göre bu parçanın ilk cümlesi aşağıdakilerden hangisi olabilir?
Her aşk, bir yanımızı eksiltir. | |
Aşıkların dünyasında bencilliğe yer yoktur. | |
Kimileri aşkın gerçek olmadığını söyler. | |
Kanımca gerçek aşklar, romantik aşklardır. | |
Aşk, bizi çirkinliklerimizden arındırır. |
Soru 6 |
Yeni ressamların göze çarpan ilk özelliklerinden biri de değişik olmaları. Aynı akademiden, hatta aynı atölyeden öyle çeşitli üsluplar, öyle ayrı duyuşlar türüyor ki insan neredeyse bu ressamların birbirine benzememekte sözleştiklerini sanacak. Hoş, öteki sanatlarda da durum bu ya... Kişinin ayinesi olan sanatta da oldukça doğal bir olay. Bu parçada üzerinde durulan konu, aşağıdakilerden hangisidir?
Aynı ortamda yetişen sanatçıların farklı özellikte olmasının doğal olduğu | |
Özgünlüğün, sanatın bütünleştirici özelliğini etkilemeyeceği | |
Sanatçıların birbirinden etkilendiği | |
Zamanla sanatın birleştirici özelliğinin arttığı | |
Yeni ressamların, eskilerden farklı olduğu |
Soru 7 |
(I) Yazın kuramcıları, yazın tarihçileri ve kimi eleştirmenlere göre tüm dilsel ürünler, şiirin toprağında boy atıp gelişmiştir. (II) Ancak burada şiir terimini günümüzdeki anlamından farklı biçimde algılamalıyız. (III) Şöyle ki, başlangıçta insanoğlu önce sesini geliştirdi. (IV) Bunu bir araç gibi kullanmayı öğrendi. (V) Geliştirdiği, bir araç gibi kullandığı ses de ilkel insanın şiiriydi. Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra "Daha doğrusu yazınsal ürünlerin ya da türlerin anası şiirdir." cümlesi getirilirse parçanın anlam bütünlüğü sağlanmış olur?
I. | |
II. | |
III. | |
IV. | |
V. |
Soru 8 |
(I) Sivas'ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde doğmuştur. (II) Geçirdiği bir çiçek hastalığı yüzünden gözlerinden birini yitirmiştir. (III) Henüz üzüntüsü geçmemişken bir kaza sonucu öbür gözünü de kaybetmiştir. (IV) Aşık Veysel, dünyayı karanlık bir gözün gönül zenginliği ve bellek gücüyle yorumlamaya çalışmıştır. (V) Hem çalıp hem söyleyerek kişiliğinin özgün gücüyle halk edebiyatına katkıda bulunmuştur. (VI) Türk halk şiirinin, Cumhuriyet Dönemi'ndeki güçlü temsilcilerinden biri olmuştur. Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf, numaralanmış cümlelerden hangisiyle başlar?
II. | |
III. | |
IV. | |
V. | |
VI. |
Soru 9 |
Genç sanatçılara kendini geliştirme, kimliğini oluşturma fırsatı tanınmalıdır. Genç sanatçının bizden farklı olanı yaşaması ve kendini ifade etmesi kaçınılmazdır. Onları, kendi doğrularımız doğrultusunda yönlendirmek tek tip şair yetiştirmek demektir. Bu yüzden genç sanatçıların bağımsız bırakılması ve onlara sanatla bağdaşmayan baskılar yapılmaması gerekir. Bu paragrafta asıl vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
Herkes kendini özgürce ifade edebilmelidir. | |
Bizden farklı düşünen insanlara katlanmak sanatın gereğidir. | |
Sanatta zorlayıcılık, bilinçli şairler yetiştirir. | |
Sanatçılar, baskı altındayken bile yaratıcılıklarını gösterebilir. | |
Genç sanatçıların kendi sanat anlayışlarını bulmalarına fırsat verilmelidir. |
Soru 10 |
Yaşadığımız düzen içinde her şey gibi edebiyat yapıtı da metalaşıyor. Sanatçı "ürün"ünü satmak derdine düşüyor. Sadece yazmakla, yaratmakla yetinmiyor. Bunun için de eleştirmenden destek bekliyor. Eleştirmen, kitabını beğenmediği zaman da bunu "ürün"ünün satışına engel olan art niyetli bir yaklaşım olarak değerlendiriyor. Bu parça, aşağıdaki sorulardan hangisinin yanıtı olabilir?
Eleştiri yazılan, sanat yapıtı olarak düşünülebilir mi? | |
Sanatçılar, neden sadece üretme aşamasıyla ilgileniyor? | |
Sanatçıların eleştiri yazısı yazmaları doğru mu? | |
Sanat ortamında, eleştirmene ve eleştiriye gereksinim var mı? | |
Sanatçıların, eleştirilere tepkileri neden böyle sert oluyor? |
Soru 11 |
Bir öğrenci için gerekli olan, dil bilgisi kurallarını iyi bilmek midir, yoksa anlamı iyi kavramak mı? Günlük yaşamında işine yarayacak olan, kullandığı dilin anlamla ilgili özelliklerini bilmektir ancak dilin kurallarını öğrenmeden sadece anlam bilgisiyle yetinmek, bulanık suda balık avlamaya benzer. Öğrenci, eninde sonunda dil bilgisiyle ilgili temel eksikliklerini gidermek zorunda hissedecektir kendini. Bu parçada vurgulanmak istenen, aşağıdakilerden hangisidir?
Dilinin kurallarını bilmeyen ve dilini ustaca kullanmayanın anlama gücü yetersizdir. | |
Dil bilgisi kurallarını iyi bilmek, o dilin inceliklerini keşfetmekle mümkündür. | |
Dili en düzgün biçimde kullanması gerekenler öğrencilerdir. | |
Öğrencinin dille ilgili derslerde amacını iyi tespit etmesi gerekir. | |
Dille ilgili çalışmalarda anlam özelliklerinin doğru tespiti şarttır. |
Soru 12 |
Şiir bana göre bir serüvendir. Bu yüzden şiirimi okuyanlar sürekli bir serüven duygusu yaşıyorlar. Dile, dünyaya, olgulara bakarken hep farklı açılar deniyorum. Ulaştığım ustalıkla yetinmiyorum. Her şiirimde farklı bir kişilikle ortaya çıkışımın nedeni de bu. İstiyorum ki şiirimi okuyanlar benimle birlikte bu macerayı yaşasınlar, farklı duygular, lezzetler tatsınlar. Bu paragrafta kendisini tanıtan şair için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
Şiirlerinde farklı duyguları işlemiştir. | |
Döneminin en iyi şairidir. | |
Yaptıklarıyla yetinmez. | |
Olaylara farklı açılardan bakar. | |
Şiirleri birbirine benzemez. |
Soru 13 |
Yurt içinde kitleler tarafından kabul görmesinin yanı sıra, mizahımızın ve karikatürümüzün yurt dışında da başarılı sayılması, ödüller kazanması rastlantı değildir. Mizah ve karikatür, Anadolu insanının engin birikiminden güç almaktadır. Bu birikim, yeni adlarla, yeni ürünlerle kendini geleceğe taşımakta, biçemini geliştirmektedir. Böylelikle karikatür sanatı ülkemizdeki çağdaş sanat ve yaşam ölçütlerinden biri olmayı sürdürmektedir. Bu parçadan "mizah ve karikatür" sanatıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
Yurt dışında da başarılı olduğu | |
Genç karikatürcülerin bu sanatı geleceğe taşıdığı | |
Kaynağını Anadolu kültüründen aldığı | |
Aldığı ödüllerle kendini kanıtladığı | |
Gülmeceye dayalı olduğu |
Soru 14 |
Yazılarıyla ve kitaplarıyla Türk düşünce dünyası içinde ayrı bir yeri olan Ziya Ülken'in çeşitli konulara getirdiği yaklaşımlar, ilgi ile karşılanıyor. Aktarmacılığa, şablonculuğa kapılmanın sığ düşüncelere yol açtığını bilen; buna karşılık çağdaş yönelimler ve ülke özelliklerinin yoğrulmasıyla üretilen sentezlerin sağlıklı olacağına inanan düşünürlerden biri olarak tanımlanıyor Hilmi Ziya Ülken. Kimi zaman tabiat kanunu düşüncesini irdeler, kimi zaman bilim teorisini araştırır. Yukarıdaki parçaya göre sözü edilen kişinin en belirgin özelliği aşağıdakilerden hangisidir?
Belli kalıpların dışına çıkamaması | |
Ülke sorunlarına yönelik çözüm yolları sunması | |
İmgelere büyük önem vermesi | |
Çağdaş yöntemlere yer vermesi | |
Çeşitli konularda değişik yaklaşımlarının bulunması |
Soru 15 |
Teknik; binlerce yıllık kitabın gerçekleştirdiği mucizeyi aşan, aşmak bir yana ona erişebilen bir mucizeyi nerede gerçekleştirebilmiştir ki? Kimse bugüne kadar ne etkisi kitap kadar yaygın ve bütün dünyayı sarsıcı, patlayıcı bir madde bulabilmiş ne de ömrü, kitap denen o bir avuç basılı kâğıttan daha uzun bir çelik levha demir, ya da beton geliştirebilmiştir. Henüz, hiçbir elektrik ışık kaynağı, incecik bir kitabınki kadar parlak bir aydınlık yaratamamıştır. Bu parçada asıl anlatılmak istenen, aşağıdakilerden hangisidir?
Kitapların gücü, etkisi her türlü teknik gelişmeden, üründen daha çoktur. | |
Bilimsel çalışmalar, insanların gelişiminde en önemli etkendir. | |
Fen bilimlerinin gelişmesiyle insanlık da gelişmiştir. | |
İnsanların aydınlatılmasında kitabın etkisi fazla değildir. | |
Kitabın tarihçesi çok eskilere dayanır. |
Soru 16 |
Her taşın altında bir gizemin beklediği izlenimi veren bir kent olarak kalmasını isterim. | |
Yoksa bu gizemi çözülecek, aç gözlü bakışların altında çırılçıplak kalacak diye korkarım. | |
Hep böyle sihirli bir tül arkasından bakmak isterim İstanbul'a. | |
İstanbul'un sisler içindeki bu anlaşılmazlığı bana çekici gelir. | |
Sonunda İstanbul'u tam olarak çözememek beni korkutur ve bu kentten uzaklaştırır. |
Soru 17 |
İstiyorlar ki, değer ölçütümüzü onlar gibi Avrupa oyun yazarlığı ölçütlerine uygulayalım. İstiyorlar ki, onlar gibi biz de Avrupalı eleştirmenlerin kireçleşmiş yargılarını papağan gibi burada en iyi geveleyene bilgili eleştirmen, Batı yönetmenlerinin sahne düzenini ezberleyip burada aynısını teklif edene güçlü yönetmen diyelim. Kısacası yapıtı, sahneye konuluşu ve oynanışı ile bize özgü bir tiyatro üslubuna giden her çabaya karşı çıkarlar bu kişiler. Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
Eleştirmen ve yönetmendeki niteliklerin belirtilmesi sanatı olumsuz etkiler. | |
Avrupalılaşmanın yanlış anlaşılması sanatı da çıkmaza sokmuştur. | |
Sanatta Batı'nın ölçüt alınması bize özgü eserlerin oluşunu engellemektedir. | |
Toplumun değer yargıları dikkate alınarak yazılmış yapıt çok azdır. | |
Tiyatro, Türk seyircisinden beklediği ilgiyi bulamamıştır. |
Soru 18 |
Radyo oyunları, o günlerde halkın ayağına giden tiyatro konumundaydı. Şu anda kaç ilimizin, ilçemizin tiyatrosu var ki? Radyo oyunları insanlara bir yandan tiyatronun, öte yandan da edebiyatın o engin tadını duyuruyordu. Gerçek edebiyatçıların yapıtları hele de çok iyi ve titiz ellerde dile getirilmişse "Pazartesi Radyo Oyunu" saati doyulmaz bir edebiyat şöleni olurdu. Çok dikkatli seçilmiş sözcükleri şiir tadında duymak isteyenlere ne düşler kurdurmuştur kim bilir? Bu parçada, sözü edilen radyo oyunlarıyla ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine değinilmemiştir?
Hayal gücünü harekete geçirdiğine | |
Nitelikli olanlarının insanlara keyifli anlar yaşattığına | |
İnsanlara kolayca ulaşabildiğine | |
Radyo dinleyenlerle sınırlı kaldığına | |
O günkü tiyatro gereksinimini karşıladığına |
Soru 19 |
Öykünün, şiirin, romanın yapım özelliklerinden söz etmek işime gelmiyor doğrusu. Kim bilir, belki de işin içinden sıyrılıp çıkamamaktan korkuyorum. Yazın (edebiyat) öğretmeni olmaktan oldum olası korktuğum gibi. Şudur öykünün, şiirin, romanın kuralları dersem doğru olur mu? Kimi zaman, kendi yazdığım şiirler, öyküler, romanlar, vazgeçilmez sandığım kurallara başkaldırmışlardır. Bu parçada görüşlerini belirten kişinin savunduğu düşünce aşağıdakilerden hangisi olabilir?
Kurallar konulmadan yazmanın daha kolay olacağı | |
Sanat ve edebiyatta kesin kuralların olamayacağı | |
Sanatçıların çekinmeden yazmaları gerektiği | |
Bazı kurallara bağlı kalınamayacağı | |
Roman, öykü ve şiirlerin kuralsız olmaları gerektiği |
Soru 20 |
"Kuzum neredeydin? Seni beklemekten ayaklarıma kara sular indi." diyen yaşlı kadının siteminde, "Anne, hani bana oyuncak alacaktın?" diyen küçük kızın sorusunda; "İşine bak be kardeşim!" diyen yorgun adamın diklenişinde Türkçenin kendine ait tadı var elbette. Fakat bunlar bir sanatçının kaleminde bir araya getirildiği zaman tat yoğunlaşır. Bu parçaya göre "Türkçenin kendine ait tadı"nın ortaya çıkıp olgunlaşmasının şartı nedir?
Gündelik sözleri aynen yazı diline aktarmak | |
Sözcükleri temel anlamlarıyla kullanmak | |
Halkın sözcüklere yüklediği duyguyu yansıtmak | |
Halk dilini bir sanatçının süzgecinden geçirmek | |
Anlatımda yabancı sözcüklere yer vermemek |
Paragraf Bilgisi - 15
Karnen asagidaki gibi:
- Soru sayisi: %%TOTAL%%
- Yanlis sayisi: %%WRONG_ANSWERS%%
- Dogru sayisi: %%SCORE%%
- Dogru yüzdesi : %%PERCENTAGE%%
- Yukaridaki istatistiklerinden yola çikarak seninle ilgili düsüncem su: %%RATING%%
Soru 1 |
Bugünün öyküsünü büyük ölçüde kendime uzak buluyorum. Yeni yazarlarımız geçmişin Türk yazarlarını okumuyorlar, önemsemiyorlar. Hepsi için değil sözüm ama büyük çoğunluğu böyle.Kötü çevirilerden esintiler günümüz Türk öyküsünün ciddi sorunu. Arada, çok duyarlı adlara da rastlanıyor, asıl onların önü açık. Özenti silinince ve usta yazarlardan yararlanma yoluna gidilince öykümüz soluk alabilecek. Bu parçaya göre Türk öykücülüğünün içinde bulunduğu sıkıntıların asıl nedeni, aşağıdakilerin hangisidir?
Geçmişin değerli yazarlarının okunmaması, kötü çevirilerin örnek alınması | |
Türkçeye önem vermeden öykü yazılması | |
Dile hakim olamayan insanların öykü yazarı olması | |
Hikâyeciliğe yeteri kadar önem verilmemesi | |
Öykücülüğün sıkıntılarına duyarsız kalınması |
Soru 2 |
Ahmet Mithat Efendi, hitap ettiği toplumu çok iyi tanır. Hikâye ve romanlarının özellikleriyle bu toplum arasında sıkı bir ilişki vardır. Okuyucuya faydalı olabilmek için, onun kültür düzeyini iyi bilmek gerekir. Bu noktadan hareket eden yazar, "Ben edebi sayılabilecek hiçbir eser yazmadım. Çünkü ......... Bu parçanın son cümlesi aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanırsa anlam bütünlüğü sağlanmış olur?
edebiyat konusunda yeterli bilgiye ve birikime sahip değildim. | |
o dönemde edebiyattan anlamayanlar, toplumumuzun yüzde doksanını oluşturuyordu. | |
edebiyatla fazla ilgilenmiyor, farklı alanlarda çalışıyordum. | |
Türk edebiyatında, edebi sayılabilecek yeterince eser vardı. | |
toplumla bütünleşemiyor, toplumu tam anlayamıyordum. |
Soru 3 |
Namık Kemal, Türk dünyasının yetiştirdiği büyük ozanlardan değildir. Onu "ozan" diye övmek, hem onu hem şiiri yanlış tanımaktır. İşin garibi, Namık Kemal'e büyük ozan diyenler, sırası geldiğinde her "manzum söz"ün şiir olmadığını da söylemeden edememişlerdir. Namık Kemal'in "Hürriyet Kasidesi" ünlü murabbaları, beyitleri ve dizeleri şiir diye öne sürüldükten sonra, şiirin "manzum nesir"den başka olduğunu söylemek boştur. Bu manzumeler şiirse nesir nedir? Gerçi insandan insana heyecan iletmek şiirin özelliklerindendir ama her heyecanlı sözün şiir olması gerekmez ki! Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
Namık Kemal'le ilgili değerlendirme yapanların çelişkiye düştüğüne | |
Şiirde heyecan yaratma dışında özelliklerin de bulunması gerektiğine | |
Şiirle düzyazının farklı özelliklerinin olması gerektiğine | |
Namık Kemal'in şiiri toplum sorunlarını yansıtmak için kullandığına | |
Namık Kemal'in şiirlerinde heyecanlı söyleyişler bulunduğuna |
Soru 4 |
Dilimizde ağaç kabuğunun adı "kısır", salyangoz kabuğunun adı "kavkı", yaralar iyileşirken oluşan kabuğun adı "kitin"dir. Ama günümüzde bunları kim biliyor, kim kullanıyor? Biz, bunların hepsine "kabuk" deyip çıkıyoruz! Ondan sonra da dilin kısırlaşmasından bahsediyoruz. Bellek tembelliği az sözcükle konuşmakla beslenir, büyür ve gelişir. Bir gün olur herkes elli yüz sözcükle konuşur duruma gelir. Basit konuşma alışkanlığı bir hastalık gibi hızla yayılır. Dilin zenginliği de bu süreçte yoksulluğa dönüşüverir. Bu parçanın yazarı aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?
Olay ve olguları karşılayacak sözcükler türetilmeyişinden | |
Bazı kişilerin bellek gücünün zayıfladığından | |
Dili zengin kılan birçok sözcüğün kullanılmayışından | |
Dildeki yabancı sözcüklere karşılık bulunmayışından | |
Toplumdaki dil eğitiminin yetersizliğinden |
Soru 5 |
İstanbul, kurulduğu günden bugüne kadar birçok medeniyetin merkezi olmuştur. İstanbul'u tarihten çıkardığınızda dünya tarihini yeniden yazmak gerekirdi. Daha doğrusu tarih kalmazdı. Dünya başka bir dünya, insan başka bir insan olurdu. Her büyük şehir bir insan şeklinde düşünülürse herhalde, en aydınlık yüzlüsü, en sevimlisi, en cazibi İstanbul olurdu. Biz İstanbul'u İstanbul olmaktan çıkarmak istedik. Onu sıradan büyük bir şehir yapmak için elimizden ne geliyorsa yapıyor ve ona herhangi bir şehirmiş gibi yaklaşıyoruz. Gittikçe İstanbul'la aramıza buzlu bir cam giriyor. Çeşmelerinin suyu akmaz, duvarlarındaki yazıları kimse okuyamaz hale geldi. Biz onu anlamıyoruz, o da bizi... Bu parçada İstanbul'la ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi üzerinde durulmamıştır?
Birçok medeniyete beşiklik ettiği | |
Dünya tarihinde önemli bir yeri olduğu | |
Ona gereken değerin verilmediği | |
Büyük şehir yapılmak istenirken pek çok özelliğinin de yok edildiği | |
Onu cazip bir şehir haline getirmenin mümkün olduğu |
Soru 6 |
..... Evvela bu sorunun çok iyi anlaşılması lazım. Şüphesiz ki, bir Türk romanı vardır. Hem de kendi cemiyetimiz içinde kalmakla beraber, oldukça geniş bir okuyucu kalabalığına hitap eder. Hatta bu okuyucu kalabalığıyla bu romanın yazıcıları arasında karşılıklı bir tesir bile vardır. Bununla beraber Batı dillerinden birini bilen, yabancı ülkelerde bu sanatın verdiği iyi örnekleri okuyan ve hayat üzerinde en çok fikir sahibi olan okuryazarlarımızın büyük bir zevkle tattığı bir Türk romanı yoktur. Bu parçanın başına aşağıdaki sorulardan hangisinin getirilmesi uygundur?
Bir Türk romanı niçin yoktur? | |
Okuyucuların sorunu nedir? | |
Eser, geniş bir okuyucu kitlesine hitap etmeli mi? | |
Okuyucu ile yazar arasında bir bağ olmalı mıdır? | |
Kitap niçin okunmalıdır? |
Soru 7 |
Sanatçılar, şâirler ve müzisyenler bir uçurumun kenarında yaşarlar hep, uçurumun uğultularını dinlemekle geçer ömürleri. Kayıtsız ve özgür; kendi açtıkları küçük patikadan yürürler. Ne kadar "içimizde" bilsek de onların dünyaları farklıdır, çok başkadır. Çileli, gelgitti, doğurgan bir dünyadır onlarınki. Fakat oradan bizi öylesine güzel anlatır, içimizin sesini öyle canlı ve o kadar yakından duyururlar ki biz onları hep aramızda yaşıyor sanızı. Bu paragraftan sanatçılarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
Toplumda herkes gibi, ancak kendi dünyalarında kendilerine göre yaşarlar. | |
Farklı dünyalardan seslenmelerine rağmen toplumun duygularını, düşüncelerini en iyi şekilde yansıtırlar. | |
Ünlü insanlar gibi, sanatçılar da tehdit altındadırlar. | |
Hayatı öylesine canlı anlatırlar ki herkes onların anlattıklarında kendini bulur. | |
Aramızdadırlar ama hep farklı dünyaların insanları olarak özgündürler. |
Soru 8 |
Yazılan eserlerin birçoğu zamana ayak uyduramamış ve geçerliliğini, okunurluğunu yitirmiştir. Ama kimi eserler var ki, özlerinde insanlığın hiç değişmeyen temel sorunlarını taşır. Bu tür anlatılar, zamanın değişkenliğine karşı direnerek günümüze kadar gelmeyi başarmışlardır. Kuşkusuz bu eserleri günümüze kadar taşıyanlar günlük beğenileri aşmış, insanlığın sorunlarıyla yakından ilgilenen, duyarlı okurlardır. Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?
Beğenisi gelişmiş okurlar, eserlerin kalıcılığında etken olurlar. | |
Anlatım mükemmelliğine ulaşan eserler zamana direnebilirler. | |
Evrensel konuları yakalayan yapıtlar her dönemde okuyucu bulur. | |
Zamanla güncelliğini yitiren konular, eseri olumsuz yönde etkiler. | |
İnsanlığın temel sorunlarını işleyen eserler zamana direnebilir. |
Soru 9 |
Gençlik; çocukluğumuzdan taşıdığımız saf, matrak, tasasız gülüşlerin son mevsimidir. Yetişkinlik, orta yaş ve olgunluk yıllarında insanın gülüşü artık farklıdır. Düş kırıklıklarının, ihanetin ve mutsuzluğun yalnızca nine ve dedelerimizin anılarında ya da roman ve filmlerde folklorik bir öge olarak bulunmadığını bizzat anlayacak kadar vaktimiz olmuştur. Artık gülüşlerimizin rengi dumanlı, uçuşu mesafelidir. Buna rağmen gülmeyi sever, özler ve gülmek için fırsat kollarız. Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?
İnsan, yaşadığı dönemin özelliklerine göre algılar hayatı. | |
Yetişkinlikte insanlar, yaşama farklı bir boyuttan bakar. | |
İlk gençlik, bardağın dolu yanının görüldüğü dönemdir. | |
Yetişkin insanı güzelleştiren unsur, deneyimdir. | |
İnsan hangi dönemde olursa olsun yaşama sevincini yitirmez. |
Soru 10 |
Yaşadığımız dünyayı kendi ellerimizle yok etme çabasındayız. Nükleer silahlar, enerjinin sınırsızca harcanması, toprağa ve havaya karışan zehirler herhalde temiz gezegenlere göçün başlıca nedeni olacak. Toprak, istediklerimizi veremez olup zehir yiyip zehir solumaya doğru yol aldıkça hastalıkların görülmemişleri ortaya çıktığında insanlar şifayı artık bu dünyada bulamaz olacaklar. Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
İnsanların, doğal kaynakları bilinçsizce tükettiği | |
Sanayi atıklarının çevreyi kirlettiği | |
Dünya yaşamının tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu | |
Toprakların verimsizleşmeye başladığı | |
Dünyada yakın bir gelecekte yeni hastalıkların ortaya çıkacağı |
Soru 11 |
Ana dil eğitim ve öğretimine iletişimsel bir etkinlik olarak bakmak gerekir. Hangi düzeyde olursa olsun öğrencilere verilecek metinlerde o metnin dokusuna sindirilmiş yaşam biçimini onlara duyumsatma, bu dersin odak noktasını oluşturmalıdır. Metinlerin sunduğu yaşamdan kendimizle, doğayla, toplumla ilgili neler öğreniyoruz? Yaşamımızı hangi açılardan zenginleştirir bu metinlerde yansıtılanlar? Bunlar, ana dil öğretiminde önemli unsurlardır. Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
Ana dili öğretiminde kullanılacak metinler, yaşamı, toplumu yansıtmalıdır. | |
Doğayı, toplumu, yaşamı anlatmayan edebi eserler okuyucu bulamaz. | |
Edebiyat derslerinde okutulacak kitaplara, her düzeydeki öğrenciye hitap edecek metinler seçilip konulmalıdır. | |
Ana dilimizin zenginleştirilmesi için öğrencilere küçük yaşlardan itibaren seçkin eserler okutulmalıdır. | |
Türkçe derslerinde okutulan metinlerin öğretmenle öğrenci arasında sorunlar çıkarması doğaldır. |
Soru 12 |
Hiç kimse, yolda bir doktoru çevirip nasıl doktor olunabileceğini sormaz çünkü bunun yolu bellidir. Ama gazeteci olmak için diploma gerekmediğinden ve çoğu zaman deneyim de aranmadığından, akşamları yaşıtlarını televizyonda, haber kovalarken gören pek çok genç "Benim onlardan ne eksiğim var?" diye düşünüp "Şu işi bir deneyeyim." kararına varır ve uygun adres araştırmaya başlar. Allah aşkına söyleyin, böyle bir ülkede iyi gazeteci çıkmasını bekleyebilir miyiz? Bu parçada aşağıdakilerin hangisinden yakınılmaktadır?
Ülkemizde mesleki eğitim veren kuruluşların yetersizliğinden | |
İnsanların meslekler konusunda yanlış yönlendirilmesinden | |
Gazeteci yetiştiren okulların yetersizliğinden | |
Doktorluğun gazetecilikten daha zor bir meslek sanılmasından | |
Gazeteciliğin sıradan ve kolay bir iş gibi düşünülmesinden |
Soru 13 |
Her başyapıtın özelliğidir kriterleri değiştirmek. Kendisiyle karşılaştırılınca bütün romanlar ve öyküler yavan kalır. Açtığı yolda, yeni yapıtlara öncülük eder. Böylece kendi rakiplerini kendi yaratma görevini de üstlenir. Kriterleri değiştirecek yeni bir yapıt ortaya çıkıncaya dek. Parçaya göre, aşağıdakilerden hangisi bir başyapıtın varlık nedeni olamaz?
Esin kaynağı olma | |
Sanata yeni ölçüler getirme | |
Toplumsal mesajlar içerme | |
Kendinden öncekileri aşma | |
Edebiyat ortamına canlılık getirme |
Soru 14 |
İnsanın eğitimi için bir şeyler yapılmak isteniyorsa onun eğilim ve isteklerinin ne yönde olduğuna bakılmalıdır. Sonra onu bu isteklere ulaşacak duruma getirmek gerekir. Böyle olmalı ki insan, yanılacak olursa yanılgısını vaktinde fark edebilsin. Çünkü kendine uygun olanı yakalarsa ona daha bir hevesle sarılabilir ve kendini yetiştirebilir. Bu parçada üzerinde durulan aşağıdakilerden hangisidir?
Eğitimde bireyin, ilgi ve isteğinin dikkate alınması gerektiği | |
Günümüz eğitim sisteminin yanlışlığı | |
Fırsat eşitliğinin eğitimdeki işlevselliği | |
Günümüz eğitim anlayışındaki yanlışların nedeni | |
Çocuk eğitimindeki yanılgıların neler olduğu |
Soru 15 |
Genelde insanlar, oldukları gibi görünmezler. (I) Birçok yönden ikiyüzlüdürler. (II) Evlerinde pijama ile dolaşırlar ama dışarıda ceket, pantolon ve kravatla gezerler. (III) Yalnız kaldıklarında ruhlarını çıplak bırakmakta sakınca görmezler de insanlarla karşılaşınca hemen örtünerek başka bir kişiliğe bürünürler. (IV) H. Rahmi, insanın her adım atışındaki ikiyüzlülüğünü romanda ele almasıyla tanınır. (V) O, kişiliğine son derece ters gelen bu olguyu, eserlerinin temel dayanağı yapmakla, bizi bize göstermeye çalışmıştır bir bakıma. Bu parça ikiye bölünmek istense ikinci paragraf, numaralanmış cümlelerden hangisiyle başlar?
I. | |
II. | |
III. | |
IV. | |
V. |
Soru 16 |
Her şeyden önce insanı dile getirmeyi amaçlayan edebiyat, çeşitli dönem ve akımlarda çeşitli görevler yüklenmiştir. Onu belli dünya görüşlerinin tanıtılıp benimsenmesi için elverişli gören dönemler vardır ya da toplum gerçeklerinin yansıtılıp gözler önüne serilmesi için etkili bir araç sayanlar olmuştur............ Yukarıdaki paragraf aşağıdakilerin hangisiyle tamamlanırsa bir "yakınma" dile getirilmiş olur?
Bu özelliğiyle de insanı, insana, insanla anlatabilmiştir. | |
Bu etkiler, dönemler boyunca sürmüş ve sanatı, edebiyatı beslemiştir. | |
Böylece, ideolojiler de estetik bir görünüm kazanmıştır. | |
Böylece edebiyat, dönemine tanıklık eden bir belge niteliği kazanmıştır. | |
Sanatı, edebiyatı nesneleştiren, onu amacından uzaklaştıran da bu yaklaşımlar olmuştur. |
Soru 17 |
Kendisini bir tek mimari üslûba bu kadar teslim etmiş şehir pek azdır. Bu yüzden İstanbul'u Roma, Atina, Gırnata gibi şehirlere benzetenler haklıdır. Hatta istanbul'un onlardan biraz da üstün tarafı vardır. Çünkü istanbul sadece âbide ve abidemsi eserlerin bol olduğu bir şehir değildir. Şehrin tabiatı bu eserlerin görünmesine ayrıca yardım eder. İstanbul, her süsün, her kumaşın kendisine yakıştığı, ayrı ayrı özelliklerini açtığı o cömert yaratılışlı güzellere benzer. Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
İstanbul, kendine özgü bir mimarî tarza sahip değildir. | |
İstanbul'un kendisi de eserlerin görünmesine yardımcı olur. | |
Yazar, İstanbul'u her süsün kendisine yakıştığı bir güzele benzetir. | |
İstanbul; Roma, Atina ve Gırnata'dan daha üstün bir şehirdir. | |
İstanbul'un doğa güzelliği, mimari eserlerle uyum sağlamıştır. |
Soru 18 |
Çok değil, yarım yüzyıllık bir sürenin gerisine uzanmak istediğinizde, el altındaki belgelerin kısırlığı, günübirlik yaşamakla yetindiğimiz gerçeğini gündeme getiriyor ister istemez. Göçebe toplum geleneği içinden gelmiş olmamız mıdır bunun nedeni? Yoksa, Batı kültür geleneklerine uyum sağlamakta geleneksel alışkanlıkların kırılmasını zorlaştıran genç yapılanmanın doğal bir sonucu olarak mı bakmalıyız bu olguya? Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılamaz?
Göçebe yaşamın, kalıcı belgelerin olmasını engellediğine | |
Geleceğe ulaşmak için geçmişin araştırılması gerektiğine | |
Geçmişi araştırmada belgelerin yetersiz oluşuna | |
Geç yapılanmanın bazı eksiklikler doğurduğuna | |
Günübirlik yaşamanın kalıcılığı engellediğine |
Soru 19 |
Batılı toplumlarda varlıklı aileler, yüzyıllardır sanatı ve sanatçıyı korumayı bir gelenek haline getirmişlerdir. Çağdaş Türk toplumunda korunan sanatçı, gazino sanatçısıdır. Bir özel tiyatroyu bir mevsim yaşatacak para, onlara bir gecede cömertçe dağıtılabilir. Bir gecelik sazdan sözden duyulan zevk, bir tiyatroyu yaşamaktan alınacak hazza yeğlenir. Bu parçanın bütününde yazar, aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?
Gazino sanatçılarına çok fazla değer verilmesinden | |
Seyircinin tiyatroya karşı ilgisiz oluşundan | |
Toplumun gerçek sanatçılara ve sanata sahip çıkmayışından | |
Estetik beğeniden yoksun bir toplumda yaşamaktan | |
Özel tiyatroların kendi kaderlerine terk edilmesinden |
Soru 20 |
Edebiyat hayatına şiirle başlamıştır. | |
Birçok türde eser vermiştir. | |
Ülke gerçeklerini ele almıştır. | |
Gelenekçi sanat anlayışına sahiptir. | |
Onun için usta bir sanatçı denilebilir. |
Paragraf Bilgisi - 16
Karnen asagidaki gibi:
- Soru sayisi: %%TOTAL%%
- Yanlis sayisi: %%WRONG_ANSWERS%%
- Dogru sayisi: %%SCORE%%
- Dogru yüzdesi : %%PERCENTAGE%%
- Yukaridaki istatistiklerinden yola çikarak seninle ilgili düsüncem su: %%RATING%%
Soru 1 |
Güzel olan, güzeli görebilmektir her şeyde. İstemesek de yaşanacaktır bazı şeyler. O açıdan baktığımızda bir şeyler götürecektir bizden. Ben her olaydan bir ders çıkarmaya bakarım. Dizimi dövmem. Bunu gerçeklerden kaçmak olarak değerlendirmem. Sadece başa dönmenin mümkün olamayacağını bilirim o kadar." diyen birisi aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilemez?
Olayların olumlu taraflarına bakmaktadır. | |
Olaylardan ders almaya çalışmaktadır. | |
Yaşananlardan pişmanlık duymamaktadır. | |
İstenmeyen sonuçlar da olsa şikâyetçi değildir. | |
Olayların herkesin istediğinden farklı sonuçlanmasını istemektedir. |
Soru 2 |
Bir vapur yolculuğuydu. İzmir'de Karşıyaka'dan Konak'a doğru ilerliyorduk. İzmir'i ilk defa gören dostuma, yaşadığım ve sevgiyle bağlı olduğum şehrimle ilgili düşüncelerini sordum. Şöyle bir başını kaldırdı, etrafa baktı. Sonra: Bu şehrin rengi gri. Hiç yeşiliniz yok." dedi ve acı gerçeği beynime nakşetti. O günden bu yana ne zaman vapura binsem aklıma o söz gelir. Gözlerimi Yamanlar'a, Kadifekale'ye çevirir, İzmir'in ufuklarında yeşil ararım. Ama ............ Düşüncenin akışına göre bu parçanın sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
karşılaştığım renk hep gridir. | |
kendimi suçlamak gibi bir yanlışa düşmem. | |
üzeri sislerle kaplı dağları görürüm. | |
vapura binip bineceğime pişman olurum. | |
yeşili bütün tonlarıyla bulamam. |
Soru 3 |
(I) Makale ve günlük gazete fıkraları, birbirine çok benzer. (II) İkisi arasındaki en büyük fark makalede tarafsız bir gözle iddialar ortaya konur ve bunlar ispat edilme yoluna gidilir. (III) Edebiyatımızda makaleleriyle tanınmış birçok yazar vardır. (IV) Fıkralarda ise konu yazarın bakış açısına göre genişletilir, iddialarla desteklenir ama mutlaka ispat yoluna gidilmez. (V) Fıkralar, makale türüne göre daha öznel ve konuşma üslûbuna yakındır. Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
I. | |
II. | |
III. | |
IV. | |
V. |
Soru 4 |
........... Namık Kemal'in "Vatan" piyesi veya Bartholdi'nin New York önündeki Özgürlük Heykeli ile hiçbir sanat eseri yarışamazdı. Vatandan ve özgürlükten daha büyük, daha kutlu ne olabilir? Oysaki ne vatan piyesindeki kahramanlıklar ne de Özgürlük heykelindeki aşırı kocamanlık içimize gerçek sanat eserinin o derin heyecanını dökebiliyor. Bu parçanın başına getirilebilecek en uygun söz aşağıdakilerden hangisidir?
Bir eser, yalnız konusuyla değerlendirilseydi | |
Bir sanat eseri bağlı olduğu akıma göre değerlendirilseydi | |
Sanat eserini değerli kılan anlatım biçimi olsaydı | |
Bir piyes veya heykel yaratıldığı zamana göre değerlendirilseydi | |
Sanat eseri, okurun ilgisine göre değer kazansaydı |
Soru 5 |
Aşağı yukarı on yıldır yazı yazmıyorum. Sanatçılar arasında düşmanım pek yoktur ama uzaktan yakından tanıdıklarım, arkadaşlık ettiklerim çoktur. Onların eleştiriye, eleştirmenlere karşı takındıkları tavrı düşünüyorum da... Bizde eleştiri saygısı ya da eleştiri sevgisi diye adlandırabileceğimiz bir duygu gelişmemiş daha. Bu parçaya en uygun başlık aşağıdakilerden hangisidir?
Sanatçı ve Eleştirmen | |
Eleştirmene Saygı | |
Eleştirinin Önemi | |
Eleştiri ve Eleştirmen | |
Sanatta Dostluk |
Soru 6 |
Hikâyecilik, Yaşar Kemâl'de romancılığa geçiş için bir aşamadır. Hikâyelerinde romanlarındaki kadar başarılı değildir. Ancak hikâyelerinin tümü de başarısız olarak kabul edilemez. İlk zamanlar hikâyeciliğimize yeni bir soluk, hava ve çeşni getirmiş olan sanatçı, sonraki yıllarda romancılığa yöneldiğinden hikâyelerine pek zaman ayıramamıştır. Bu parçadan Yaşar Kemal'le ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
Yazarlık yaşamına hikâyeyle başladığı | |
Hikâyeleri arasında başarılı olanların da bulunduğu | |
Romandaki başarısının hikâyeden daha büyük olduğu | |
Türk hikâyeciliğine özgün özellikler kazandırdığı | |
Romanlarında yalın ve etkili bir anlatım kullandığı |
Soru 7 |
Şair, ancak yaşadığı olayları yazabilir. | |
Şiir, öteki yazı türlerinden çok farklı bir türdür. | |
Şair, dış âlemi kendi yorumuyla yansıtan kişidir. | |
Her zaman şiir ile şairi bir düşünmek yanlıştır. | |
Şiir, şairini tümüyle yansıtan bir olgudur. |
Soru 8 |
Şiir bir ilhamdır. Eğer bir sanatçıysanız sık sık çalar kapınızı. Yok, eğer bir sanatçı değilseniz, pek o kadar gelmez kapınıza. Ama siz hangi sınıftan olursanız olun kapınıza geldiği an onu bırakmayın. Kim bilir bir gitti mi belki gelmez bir daha kapınıza. Düşüncelerini bu şekilde dile getiren bir sanatçı için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
Yazı türleri içinde en çok şiire değer verir. | |
Tüm şairlerin ilhamla şiir yazdığını bilir. | |
Kendisi iyi bir şiir eleştirmenidir. | |
Şiir yazmanın büyük çaba gerektirdiğine inanır. | |
Kendisi çok başarılı bir şairdir. |
Soru 9 |
Birlikte yedi yıl geçirdik ve bu sürede onu alçakgönüllü, güvenilir, nazik, sakin, kabiliyetli ve arkadaşının en küçük bir isteğiyle kendini tamamen bu işe veren biri olarak tanıdık. Yürüdüğü vakit sanki havada süzülüyordu. Fakat hiç konuşmazdı. Bazıları onu konuşturmak için alay etmeye çalışırdı. O ise bütün bunları ağırbaşlılıkla karşılardı. Öyle ki bir süre sonra herkes, sessizliğine saygı duymaya başladı. Bu parçada sözü edilen kişi için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
Ağırbaşlı ve alçak gönüllü bir insan olduğu | |
Zamanla sessizliği kimseyi rahatsız etmeyen, saygı duyulan bir insan olduğu | |
Kabiliyetli ve yaptığı işe odaklanan biri olduğu | |
Çevresindeki insanlar tarafından önemsenmediği | |
Nazik, kabiliyetli, arkadaşlarını seven bir insan olduğu |
Soru 10 |
Sanat da tıpkı bilim gibi, felsefe gibi gerek yapılması, gerekse sanatçının ürünlerinin anlaşılması bakımından çaba isteyen, algılayıcısından belirli koşulların yerine getirilmesini bekleyen insan etkinliklerindendir. Hiçbir birikimi olmayan kişilerin sanat eserlerinden bir şey anlamaması normaldir. Bu paragraftan çıkarılacak en kapsamlı yargı, aşağıdakilerden hangisidir?
Sanat, hem oluşturulmasında hem algılanmasında gayret gerektiren ciddi bir etkinliktir. | |
Sanatçıyla, sanattan yararlananın düşüncesi aynı olmalıdır. | |
Sanat; yararı düşünmemeli, duygulara seslenmelidir. | |
Sanatın, bilime ve felsefeye benzeyen yanları çoktur. | |
Sanat, duygularla düşünceleri birleştiren önemli bir uğraştır. |
Soru 11 |
Yapıtlarımda gerçeği yakalama kaygısı gütmedim. Hem sanatın da gerçeği olduğu gibi yansıtması gerektiğine inanmıyorum. Bir konu inandırıcı olsun, gerçeğe uygun olsun, bu yeter bana. Sanatçı aklı kadar duyguları olan bir insandır. Bu yüzden yazdıklarına mutlaka duygularını katacaktır. Ayrıca sanat açısından gerçeklik tartışmasını yersiz buluyorum. Bir yapıtın sanat eseri olabilmesi için daha önemli özelliklerin bulunması gerekir. Dil, üslup, konunun seçimi, konunun işlenişi, biçim bunların başında gelir. Yukarıdaki parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?
Hiçbir sanatçı gerçeği olduğu gibi yansıtmamalı. | |
Yazara göre konunun gerçek değil, gerçeğe uygunluğu önemlidir. | |
Bir yapıtı sanat eseri saymada gerçekçiliği belirleyici özellik değildir. | |
Yazara göre bir sanatçının gerçeğe olduğu gibi bağlanmasına gerek yoktur. | |
Somut gerçekliğe dayanmayan sanat eseri başarılı sayılamaz. |
Soru 12 |
Eleştiri; araştırma ve incelemeye dayanmalı derim. "Bu roman çok iyi kurgulanmış, dili de çok akıcı, türünde yapılan bir eleştiri bence bir kesinlik içermiyor. Bu iyi kurgu nasıl oluşmuş, dili neden akıcı?" gibi durumların da ortaya çıkarılması gerek. Bu da ancak edebiyat estetiğini iyi bilmekle ve ciddi metin incelemeleriyle yapılabilir. Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisinin karşılığı olabilir?
Edebiyat eleştirisi nasıl olmalıdır? | |
Bizde edebiyat eleştirisi var mı? | |
Estetiği bilmek, eleştirmene ne sağlar? | |
Eleştiride kesinlemelere gitmek doğru mu? | |
Sizce eleştirmen nesnel olabilir mi? |
Soru 13 |
Tahsin Yücel, geleneksel anlatıdan çağdaş yazıya uzayan "yazı" serüveninde hep özgün ürünler vermiş, bireyi irdeleyerek toplumsal gerçekleri yansıtmıştır. İroni (yergi) ise, onun eleştirel bakış açısının en güçlü yanıdır. Özellikle kendi çevresini yansıttığı son öykülerinde, insanı yerel değerleri ve gerçekleriyle öne çıkarma eğilimindedir. Sanatçımız, ayrıntıyı önde tutan bir gözlemci olarak, birbirleriyle organik sayılabilecek bir düzen içinde kaynaşan bu insanları sanki daha ana karnında iken algılamaya başlamış gibidir... Bu parçada Tahsin Yücel'le ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine değinilmemiştir?
Eserlerinde toplumun gerçeklerini ele almıştır. | |
Özgün eserler yaratmıştır. | |
İyi bir gözlemcidir. | |
Olayların anlatımında ayrıntıyı önemsemiştir. | |
Eserlerinde, konuşma dilinin yalınlığı ve akıcılığı görülür. |
Soru 14 |
Selim ileri, kitap tanıtma yazısından ne anladığını şöyle açıklıyor: "Bir yapıtı okuyorsunuz, onda birtakım güzellikler, incelikler buluyorsunuz. Bu güzellikleri, incelikleri kendinizinmiş gibi başka okurlarla paylaşmak istiyorsunuz, onların düşüncelerini de öğrenmek istiyorsunuz; işte bu görevi yüklenmeye çalışıyorum ben." Bu parçaya göre kitap tanıtma yazılarındaki esas amaç aşağıdakilerden hangisidir?
Kitaptaki güzellik ve incelikleri bulmak | |
Kitaptaki çeşitli özellikleri görebilme yeteneği geliştirmek | |
Kitabı, geniş okuyucu kitlelerine tanıtarak onların beğenisine sunmak | |
Kitaptaki güzellikleri diğer okuyucularla paylaşıp onların da görüşünü almak | |
Kitaptaki güzellik ve incelikleri okuyucularla paylaşırken kendi eksiklerinin farkına varmak |
Soru 15 |
Salah Birsel, denemelerinde çoğunlukla bir alıntıdan yola çıkar ve o alıntı çevresinde oluşturur denemelerini. Çeşitli yazarlardan aldığı alıntıları da bu yapı çevresinde odaklaştırır. Bu alıntılar, bir yandan onun ufkunun nerelere kadar genişlediğini gösterirken öte yandan da okuduklarından nasıl ve nerede yararlanılabileceğini ortaya koyar. Çoğunlukla bir, az olarak da iki ya da üç cümleden oluşan bu alıntılar, denemelerinin, başkalarının denemelerinden farklı yönlerini de ortaya koymaktadır. Bu parçadan, Salah Birsel'in denemeciliğiyle aşağıdaki yargılardan hangisine varılamaz?
Özgün bir deneme anlayışının olduğuna | |
Denemelerinde başkalarından yararlandığına | |
Alıntılarını fazla uzatmadığına | |
Geniş bir bakış ufkunun bulunduğuna | |
Denemelerinde genellikle insan ilişkilerini ele aldığına |
Soru 16 |
Dostlar beni hatırlasın, dedi Veysel, dostları da onu unutmadı. Bu halk şiirinin son temsilcisinin bütün şiirleri, ölümünden sonra dillerde dolaştı durdu. Sanki oldu, türkü oldu, herkesin belleğinde yer etti. Halkla birlikte duymanın, halkla beraber olmanın en güzel örneğiydi Veysel. Adına anıtlar dikilecek, ninnilerden türkülere kadar adı her zaman, her yerde anılacak. Bu parçada sanatçının özellikle hangi niteliğine değinilmiştir?
Alçakgönüllüğüne | |
Etkileyiciliğine | |
Yalınlığına | |
Sürükleyiciliğine | |
Açıklığına |
Soru 17 |
Yarının büyükleri olacak bugünün öğrencilerine, tiyatronun eğitsel ve ruhsal açıdan büyük yararları olduğu bir gerçektir. Tiyatro, uygar ve gelişmiş ülkelerin okul programlarında başköşeyi almıştır. Çocuklarımızı, yarının Türkiye'sini geliştirecek bireyler olarak yetiştirmek istiyorsak onları ilkokuldan başlayarak bilgili öğretenler elinde, tiyatronun yenileştirici, bilinçlendirici ve geliştirici uygulamaları içine sokmalıyız. Bu parçada "tiyatroyla ilgili olarak" aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
Tiyatro eğitimi alacak olanların, yetkin eğiticilere teslim edilmesi gerektiğine | |
Eğitimine okul çağıyla başlanması gerektiğine | |
Gelişmiş ülkelerde okul programlarında önemli yer tuttuğuna | |
Çocuk eğitimindeki yerinin çok önemli olduğuna | |
Usta tiyatrocuların, tiyatro okullarında yetiştiğine |
Soru 18 |
Öğüt dinlemeye ya da vermeye hiçbir zaman meraklı olmadım. Sorularımıza en iyi yanıtların içimizde var olduğuna kesinlikle inanıyorum. Tüm gereksinimimiz yanıtların içimizde var olduklarını sezinleyerek bunları bir düzene koymak ve bunlar uyarınca hareket edebilmektir. Düşüncelerini bu şekilde anlatan biri için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
İnsanlara yardım etmenin gereksizliğine inanmaktadır. | |
İnsanların kendi kendilerini yönlendirebileceğini düşünmektedir. | |
Yaşamın, birçok sorunla uğraşılmayacak kadar kısa olduğunu düşünmektedir. | |
Her insanın, kendi haklarını savunması gerektiğine inanmaktadır. | |
Öğüt vermekten de dinlemekten de hoşlanan biridir. |
Soru 19 |
Kimi yazar korkaktır. Kendini ele vermekten çekinir. Saklanır birtakım engellerin arkasına. Gölgeler yaratır gerçek kişiliğini saklayan. Saklandığını anır. İçtenlikten kaçtı mı bir yazar, yarı yarıya başarısız olur. içtenlik yalınlıktır, hayatı okurlarına vermek de ustalıktır. Korkak yazarlar güçlü, kalıcı ürün veremezler ne yapsalar. Kuşaklar onları çıkarır saklandıkları yerden. Bu parçada vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
Okuyucu bir yazarın dürüst olup olmadığını hemen anlar. | |
Kendine dürüst davranmayan sanatçı okuyucuya hiç dürüst davranmaz. | |
Kendi gerçeğini içten bir yaklaşımla ele alan sanatçılar başarılıdır. | |
Düşlerini gerçekle birleştiremeyen sanatçılar kalıcı olamazlar. | |
Bazı yazarların en büyük özelliği, eserlerinde görülen içtenlik ve yalınlıktır. |
Soru 20 |
Şiddet uygulamak yalnızca birini bir köşe başında kurşunlamakla, birini falakaya yatırmakla birinin bir yerlerini elektriğe tutmakla olmuyor. Şiddetin en kötüsü, en yırtıcısı, en acımasızı kişinin olağan eylemlerine çıkarılan engellerdir. Gelişmek isteyen kişinin önüne konulan dikenli tellerdir, bunlarla gelen ruhsal sarsıntıdır, bu sarsıntıyla gelen yabancılaşmadır. Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
İnsanları, bildiğimiz yönlere çekmek için gerçeklere aykırı bir eğitim uyguladığımız zaman şiddeti körüklemiş oluruz. | |
Çağdaş dünyada şiddetin uygulanış biçimi toplumdan topluma farklılık gösterir. | |
Şiddetin sonuçları çoğu zaman amaçlanan sonucun kendisi gibi görünür. | |
Kişinin özelliklerini hiçe sayıp onun nasıl davranması gerektiğini belirlemeye kalkışmak fiziksel şiddetten daha kötüdür. | |
Şiddetin en kötüsü her zaman kaba güçle yapılandır. |
Henüz yorum yapılmamış.